alev'in dünyası

Monday, July 03, 2006

maalesef, hala nurtopu gibi mantarım var!

bu sabah güne çok erken ve hareketli başladık. Uyandığımızda saat 6,00 civarıydı.Bugün canım kocam Hakan,(ona neden canım kocam dediğimi de anlamış değilim, onun da bir adı var, diğer bloglara heves edip ben de ona isimler uydurmaya çalıştım, artık sıkıldım, adını kullanmaya karar verdim) kendine bile faydası kalmayan şirketimizin yönetim kurulu toplantısı için güzide tatil beldesine(!) gitti, sabah 7,00 gibi yola çıktılar ortağı ile beraber. Şirketimiz bir zamanlar kartaldı ama, faaliyet konusu değiştiğinden ve turizm de artık geçmiş yıllardaki gibi olmadığından kazancı kalmadığı gibi, sürekli masraf yapmaya da devam ediyor. Herhalde bu günleri de atlatırız.Ben de o gittikten sonra, Çitos ve ekürisi (kızları ve kocası) ile Ekincik'e gitmeye karar vermişler bir kaç günlüğüne, benden internette biraz araştırsana, nerede kalabiliriz diye rica etmişti dün akşam ben de dersimi çalıştım ve deniz kenarında çocuklarında rahat edebileceğini düşündüğüm birkaç otel ismi buldum telefon numaralarını verdim onlara, inşallah giderler ve memnun kalırlar.Akyaka'da evde internet yok, o yüzden ben araştırdım. Elma Şekeri'de ''Alev, ne zaman geleceksin?Ben yüzmeyi de unutmuşum, atlayamıyorum da,havuza oturarak atlayabiliyorum ,senin gelmen lazım, kaç gece yattıktan sonra geleceksin? '' dedi.Daha 6 yaşında ama, gayet güzel yüzüyor, atlayabiliyordu geçen sene, gene yapar da muhtemelen ben çabuk gideyim diye oyun yaptı bana.
DünÇitos telefonda, Alev burası aynı, deniz aynı deniz, sahil aynı, gelemedim diye hiç üzülme,kızlar biraz büyüyünce buraya gelmek istemezler herhalde dedi. Biz bu duygusal çöküntüyü her yaz yaşarız, Akyaka'dan uzaktayken, tüm kış oranın hayali ile yaşar, gidince de hayal kırıklığı yaşarız. Tamam, doğa çok güzel falan filan ama, denizi keyifli değil, eğlence yok denecek kadar az, alternatif yok. Gene telefonda, babam burayı satıp Gündoğan, Türkbükü ve Alaçatı'dan filan ev alsa diye hayal kurduk ayaküstü. Biz bunu hep yaparız,hatta geçen yaz, babamında aklına sokup, Datça Aktur'da, Bodrum Gündoğan'da ve Çeşme'de bir iki araştırma yaptık ama, sonra bizim ev kadar geniş ve rahat olduğuna ev bunun gibisini bulamayacağımıza karar verip oyursduk popomuzun üzerine.Tabiki süper evler var ama onlarında fiyatları çok uçuk.Aslında, bizim evde gayet konforlu ve geniş. En aslından, biz, Çitoslar ve annemler hepberaber kalıyoruz ve biraz çaba sarfedersek birbirimizi görmeden bile yaşayabiliriz evde.yani bizi ancak, Akyaka paklar. Biz geçen yaz, Elma şekeri, Çitos ve ben tekne turuna gitmeye dadanmıştık.Aslında, babam acayip kızıyordu, neden ben götürmüyorum sizi diye?Babamla gidersek, çok erken gidip, kocaman dalgalar çıkmadan dönmemiz gerekiyordu, çünkü, babamın tekne dalgalarda korkunç oluyor, birde ihtiyar delikanlı süratli gitmeyi seviyor, telef oluyorduk yani, babamla kısa mesafelere gitmeyi tercih ettik hep, Çınar'a, ya da sabah erken saatlerde olursa, Kleopatra Adasına gidip daha doğrusu adaya ''ceee'' yapıp dönüyorduk.Ama, Azmak'ta gezmek, Azmak kenarındaki balıkçılarda yemek yiyen insanları Vali gibi selamlamak çok zevki oluyordu.Tekne turuna dönersem eğer, yıllardır tanıdığımız Dağlar'ın teknesini tercih ediyorduk hep,çünkü, o yabancıları taşıyordu, Rus, Moldova, Ukrayna, Belarus allah ne verdiyse,güzel güzel kızlar ve biz.Hem daha zevkli oluyordu, hem de şamata gürültü daha az oluyordu, rahat ediyorduk.Gerçi bu keyifli günlük mavi tur biraz pahalıya patlıyordu, çünkü, gavurların ödediğinden daha fazla ödüyorduk galiba, ama en azından tekne daha demir almadan göbek havası çalmaya başlamıyordu Dağlar'ın teknesinde.Bir de sürekli dans eden bir genç vardı teknede,adı Bora, Elma şekeri'de bayılıyordu ona,çocuk çok estetik dans ediyordu, yabancıca şarkılarla tabiki...Bir çeşit animasyon yani.Çirkin Ördek Yavrusu'da Pınar'la kalıyordu evde, o açıdan da rahat oluyorduk, yani keyfimiz süperdi geçen sene. Bu yaz Pınar yok, o yüzden Çirkin Ördek Yavrusu bizim başımıza kalıyor, gerçi artık 2 yaşını bitirdi, herhalde daha rahat olur.Bu yaz Bora'da olmayacak galiba, geçen yaz son sefer gittiğimizde seneye görüşürüzdeyince, ben seneye askerimdemişti yanlış hatırlamıyorsam.
Neyse, tatil havasına girip, konuyu saptırdım gene,sabah karboksiden sonra, doktora gittim, ayak tırnaklarımda geçen yaz mantar oluşmuştu, tam 6 ay boyunca, hap ve tırnak cilası kullandım ve düzelmişti sonunda, son 3 aydır da ilaç kullanmıyordum, birkaç gündür bir tanesinde gene garip birşeyler olduğunu fark ettim,bu sabah kontrole gittim, maalesef bir tanesinde tekrar oluşmuş, görüntüde bozukluk yok ama ,önlem almazsam artabilir. Doktor, bu sefer hap kullanmayalım, uzun süre hap kullandın bu sefer dışardan tedavi etmeye çalışalım dedi, yazdı gene bişeyler, bu seferki tırnak cilası başka bir çeşit, bir de krem var ilave olarak. Sabah akşam kullanılacak ve bitince kontrole gideceğim, Kaya demişti zaten, tedavisi olan ama biraz uğraştıran bir rahatsızlıktır diye. Ama, pis bir hastalıktır dememişti...Napalım başa gelen çekilir.Doktordan çıkınca efkar bastı, gene mi başlıyor ,onu sür bunu sür trafiği diye, birden kendimi pasta, börek,çörek hayal ederken yakaladım. Karboksiterapiden çıkıp, doktora yürüdüğüm hat üzerinde de birbirinden leziz, baştan çıkarıcı pastane, cafe, fırın ne arasan var, vitrinlerine bakmamaya, ''AAALLLLEEEVVVV, AAAAALLLLLLLLEEEEEEVVVVV'' çığlıklarını duymamaya çalışarak yürüdüm yol boyunca,ama beni öyle ısrarla çağırıyorlardı ki, dayamanayıp daldım bir tanesine, (mayalı ,mayasız, şekerli, şekersiz, kremalı,kremasız her türlü hamur işine bayılırım) allahtan içerisi kalabalıktı, sıram gelene kadar yutkun allah yutkun,fena oldum, ama, satıcı hanım, hoşgeldiniz dediğinde kendime gelip, bol kepekli,tuzsuz diyet ekmek alıp çıktım.(Ne garip bir tip demiştir herhalde, ekmek alana kadarki halimi gördüyse eğer)Karboksiterapiye gitmiyor olsaydım ben görürdüm seni Şİşko papates, aldıklarımın yarısını yolda tüketir, geri kalan yarısını da evde nefes almadan bitirirdim, evel allah.Hep böyle olmuştur çünkü, yemeye başlarsam kimse durduramaz, doyma hissimi kaybederim çoğu zaman, gözüm hiçbirşey görmez, ne var ne yok saldırırım.(Yuh A.. demek geldi içimden.)Dibini bulmadan rahat edemem, dolapta bekleyen tüm atıştırmalıklar beni çağırır avaz avaz.Artık yolunu buldum, dolapta yeşillik, sebze ve meyveden başka hiçbirşey yok, ölüyorum desen yiyecek birşey yok yani. Allahtan Hakan 'da bana benziyor, atıştırmalık alsa bile, anınmda görüntüdurumu var ondada. Onun benden farkı, benim yediklerimi yiyip, ayrıca atıştırmalık da yese, yemeği az yediği için dengeleyebiliyor, hatta kilo bile veriyor.Nerde bende o şans.
Bu etabıda başarıyla geçtikten sonra, yürümeye devam ediyorum tabi, ara sokaklara dalıyorum, bir güzellik salonu görüyorum, kuaför ve ağda salonu gibi duruyordu dışarıdan bakınca, pembiş pembiş bir yer. Bir tabela asmışlar, beni durum olmaktan ileri götüremedi maalesef. Masrafa acımayıp Pembe italik harflerde ''KARBONDİYOTERAPİ'' yazan bir tabela yaptırmışlar,görmeyen göz bile görecek o cinsten, dükkanın camlarında da yine pembe pembe yazılar aşmışlar , karbondiyoterapi ile ilgili....
Bu kadarla kalsa iyi, dolmuşa geldim eve gidiyorum ve hala aklımda yiyemediğim pastalar var, biryandan da dolmuşun canımdan yola bakıyorum, kocaman bir eczanenin camına ,canım dörtte birini kaplayacak şekilde gene kocaman harflerle yazmışlar, nemi yazmışlar, hemen söylüyorum, ''SEDA SAYAN'IN MEŞHUR ZAYIFLAMA BANTI GELDİ''. Zayıflamayla ilgili her bi ürünü bilirim,haa, üstüne atlamam ,en azından son 5-6 yıldır atlamıyorum,eskiden her türlüsünü kullanırdım, selülit hapı, zayıflama korsesi, muhtelif içecekler ne var ne yoksa, ama artık öğrendim, bunlar sadece para tuzağı, uzun vadeli çözümler değil. Şuan yaptırdığımda kesin çözüm değil, onu da öğrendim, az ye, sık ye, yürü, yüz, koş bişeyler yap ve bunu yaşam biçimi haline getir, başka türlüsü boş.Bu ''meşhur zayıflama bantı''ndan haberim yoktu gerçekten. Çok sıcak olmasaydı, inip dolmuştan soracaktım bu nasıl bişeydir diye, yarın sorarım artık.O tarafa yürürüm, iki işi bir arada halletmiş olurum. Eve gelince, evde meyve kalmadığı aklıma geldi, markete gittim, meyveler pek içime sinmedi, daha doğrusu kiraz almaktı niyetim, bulamadım istediğim gibisini, marketin fırın bölümüne hiç bakmadım, yutkunmamak için, gidip bir tane kutu light kola alıp tatlı krizini en acısız şekilde hallettim, mutluyum, gururluyum.Nerdeyse, 3 aydır hiç kola içmemiştim, acayip iyi geldi.uzun zamandır, su, soda dışında hiçbirşey içmiyorum, çayla zaten hiç aram yoktur çocukluğumdan beri,havalar sıcak olunca kahve de içesin gelmez,dolaptan çıkmış hiç birşeyi yiyip içemem,(bunu da sıkıştırıverdim yeri gelmişken) bazen kahvaltı da yeşil çay içiyorum o kadar.Haaa, bi de ayran içiyorum...
Geçen perşembe ,kendi çapımda Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi krizi yaşadım, tam bir komedi filmi tadındaydım, tabi buna krizi atlattıktan sonra karar verdim.Bu da yarına...

4 Comments:

At 2:52 PM , Blogger tata said...

Aferin iyi gidiyor, saga sola bakma,az kaldi.
Cesme'ye de sakin heveslenme, her taraf Istanbul olmus. (Benim esim dahil).Fiyatlar da onlara endekslenmis, eski Cesme bitmis, Alacati batmis. Eski bir Izmirlinin gözlemleri bu.

 
At 4:27 PM , Blogger allevk said...

doğru söylüyosun, Çeşme, adı sosyete olan azınlığın işgali altında.

 
At 12:23 AM , Anonymous Anonymous said...

Best regards from NY!
»

 
At 1:00 AM , Anonymous Anonymous said...

Excellent, love it! seat covers bingo microsoft internet explorer spam blocker pay my chase bank bill Current cost accounting Military sweaters wool Internet service providers in ashtabula county Boots healthcare Frre black gay porn Effexor xr venlafaxine xr elmhurst pennsylvania european travel paris deals vma pda Vicodin+prescription+online

 

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home