alev'in dünyası

Thursday, August 03, 2006

biten tatilin ardından 1,

Sevgili günlük,tatil bitti, vaktin nasıl geçtiğimi anlamadım ama,nasıl vakit geçirdiğimden pek bahsedemedim sana, aslında çocukluğumdan beri yüzdüğüm koy olan çınar'da bu yaz pek vakit geçiremedim, günler hep yoğun geçti, tam tatilin ortasında da malum dönem devreye girdi ve 5-6 gün evde yatık yuvarlandık, kızlar havuzda vakit geçirmekten memnun oldukları için pek bizi denize götürün de demediler, o yüzden biz de evden pek çıkmadık, önemli olan beraber olmakdı ya. Zaten bu dönemin 3 günü Çitos Ankara'ya gitti,(Elma Şekeri'ne oda alacaklar,Çilek mobilya,'ya gitti seçmek için, son karar Elma Şekeri'nin )Elma şekeri ve çirkin ördek yavrusu bizimle kaldı, (annem,babam ve ben) zaman çabuk geçti, bu üç günlük zamanda birgün yaylaya gittik zaten, kızlar sebze tarlasının içinde mest oldular, hele çirkin ördek yavrusu daha olmamış domates, kabak, biber, patlıcan ne varsa kopardı, daha anlamıyor, ineklere yem verdiler, tavukları beslediler,kuzuyu yemlediler, yaylada çok eğleniyorlar, bu bizim yayla evinin bir bölümünde ,(aynı bahçe içinde 2 bağ evi olduğunu hayal et sevgili günlük) baba tarafından yakın akrabalar kalıyor, nedeni ekonomik sıkıntılar, yani uzun hikaye, kendi evleri satılmak durumunda kalınca, yaklaşık 5 yıldır bizim büyük olan eve onlar taşındılar, biz küçük olanda idare ediyoruz, zaten genelde yatmak için Akyaka'ya döndüğümüzden ve hayat bahçede geçtiğinden sıkıntı olmuyor, zaten orda gecelemek istesek Gül Yenge'lerin evinde de kalırız ama gece dönmek zor olmuyor. Zaten, annem ,babam veiki torun kaldığında sıkıntı yok.Yaylanın havası çok güzeldir aslında, gündüz sıcak olur ama, akşam üzeri serinlik çıkar ve gece yorganla uyunur, güzeldir yani. Babaannem hayattayken ben ve Çitos yazları orda kalırdık, çok keyifli günlerdi, çok severdik yani, şimdi de Elma şekeri ve Çirkin Ördek yavrusu bayılıyor yaylaya. Anlıyorum onları...Ağustos sonuna doğru böğürtlenler çıkar orda, Elma şekeri ve ben bayılırız böğürlen toplamaya, ama o zamanlarda hiç yaylada olamadığımız için toplayamıyoruz yayla böğürtlenlerini, bazen yeşil meşil toplayıp tatmin ediyoruz kendimizi...

Gelelim tatilin devamına...

İlk gün,Çitos ve kızları yıllardır olduğu gibi gene Dağlar'ın özel turist grupları götüren teknesi ile eşsiz güzellikteki koylarda gezinti yaptık. Yine muhteşemdi, yine deniz mükemmeldi. Geçen yıllardan farklı olarak her yaz tıklım tıklım olan tekne bu yaz neredeyse boştu, o yüzden de kimsenin keyfi yoktu teknede. Elma Şekeri'nin Boray abisi keyifsizdi, Dağlar keyifsizdi, inşallah Ağustos ayında mutlu olurlar...
İlk durak sedir adası idi hr zaman olduğu gibi teknede. Adada bir değişiklik yok her zamanki gibi, yine hiç bir hizmet yok, yine şezlongların muhtelif yerleri kırık, denize inişi sağlayan 2-3 basamak yine yosun tutmuş, hiç dikkat etmedim ama, yıllar önce yapılan ama hiç faaliyete geçmeyen restoran hala kapalıydı snırım, açılmış olacağına ihtimal vermediğimden hiç bakmamışım o tarafa. Tek fark artan giriş ücretiydi, geçen yıl 5 ytl veriyorduk bu yıl10 ytl verdik.Evde asla yemeyeceğimiz muhteşem tekne yemeğimizi afiyetle yedikten sonra, benim favori sahillerimden biri olan İncekum'a geçtik tekne ile.Sedir adasının hemen arkası. Verilen mola süresince denizden çıkmayarak hakkını verdik molanın. Her mola yerinde, kaptan düdük çalıyor ''hadi gidiyoruz'' diye, bizim bıcırıklar panik oluyor, bizi unutmayın diye, çok şekerler ya, Elma Şekeri ne yaparsa, Çirkin Ördek Yavrusu aynısını yapıyor ve ortaya çok komik görüntüler çıkıyor. Ama, Ç.Ö.Y. bazen insanın tahammül sınırlarını zorluyor, çok kıskanç, E.Ş.'ne rahat ermiyor, E.Ş. konuşmaya başlasın hemen aynı kelimeleri cümleleri tekrar ediyor, bazen de çok sevinsiz oluyor, ama çocuk işte allah Çitos'un yardımcısı olsun. Bu kış işi zor, E.Ş. 1 sınıf okuyacak bu sene, küçükde ona rahta vermeyecek, bari annem alıpgötürsün küçüğü de büyük rahat etsin. Tenke turuna dönersek, en son da Lacivert koya gitti tekne, orası tek kelimeyle muhteşem bir yer, koyu lacivert deniz, çam ağaçları arasında ,karadan yolu yok, kumsalı da yok, tek kelimeyle süper. hatta bir o kadar da korkunç , ben, şahsen, bizzat,kendim, o suya tek başıma giremem, korkarım, ama bir o kadar da nefis bir yer. Normalde daha fazla koy gezerdi ama, her halde işlerin de kesatlığından kestirmeden bitirdiler bu sefer,ama olsun bize yetti, tadında bıraktık yani...

Tekne turunun ertesi günü, daha önceden rezervasyonunu yaptırdığımız Datça'daki Ilıca Camping'e gittik, orda 3 gece kaldık ve bize yetti. Burası, Lİman bölgesi denen yerde, sahilde, şirin bir yer. Kaç tane bilmiyorum ama bungalov evler var, 2 yada 3 tanesinde banyo ve WC var ,diğerleri ortak duş ve WC'yi kullanıyor, restoranı var, şüper bir sahili ve fena sayılmayan denizi var. Bizim için tam biçilmiş kaftandı çünkü, kızlar kumda oynadılar,birsürü arkadaşları oldu, denizi kısmen taşlı olmasına rağmen sorun olmadı. Bungalovlar iyiydi,ben ilk defa bungalovda kaldım sıcak da değildi, babam gitmeden önce defalarca tembihlediği için haşereye karşı odaları ilaçlattık, ama zaten hiç bir şey de olmadı. E.Ş. ve ben 2 kişilik banyo ve WC siz de kaldık, Çitos ve Ç.Ö.Y.'da banya ve WC lide kaldı, zaten yan yana evlerdeydik o yüzden biz Çitos'ların evini kullandık, kendsi evimizde sadece uyuduk, güzeldi, çok keyif aldık.
Evlerin önüne çim yapmışlar, şemsiyeler ve minderler atmılşar, sabah kahvaltıdan sonra bu minderlerde keyif yapıyorduk 4 kişi, sonra çimin hemen önü olan sahile gidip akşama kadar denizde kalıyorduk, hemen sahilde campingin restoranı vardı, öğle yemeğini orda halledip, akşam 4 kız süslenip püslenip Datça'ya gidiyorduk, aslında sahilden yürüyerek Datça'ya merkeze gitmek daha kolay ama, kızlar olduğundan biz arabayla gitmeyi tercih ettik hep.
Ilıca camping'de bungalov dışında karavancılar da vardı,bir kaç çadır da vardı. Hatta karavanlar tatil yapan istanbul'lu bir aile vardı, çok imrendim onlara, hatta kızları E.ş. ile arkadaşlık etti biraz, hatta E.Ş. karavanı çok merak etti, gidip rica etti, içini gösterdiler, beğenmiş.
Ilıca camping genel olarak güzel, Datça'nın yerlileri işletiyorlar, çok yüksek beklentilerle gidilmez ise, keyifli bir tatil geçirilebilir. Sabahları çok erken uyandım ben orda, sahil boyunca yürüdüm, bir fırın keşfettim, simidimiz çok meşhurdur dediler, inandım aldım ama biz pek beğenmedik.
Datça'da da esnaf mutsuz, huzursuz, hele fırında yaşlı bir amca var, neden geldin git başka yerden al ne alacaksan diyecek nerdeyse.Garip... Ama, sahilde hediyelik eşya dükaknını hemen yanındaki kumpirci tek kelimeyle süper, hem servis hem de lezzet tek kelimeyle harika. çok beğendim, hediyelik eşya satan amca da pek bir asabiydi, bizim kızlar bileklik almak istediler, ona dokunma, bırak bi dakka şeklinde, garip davranışlar içindeydi, on karış da suratlıydı zaten.Ben olsam o adamdan hayatta alışveriş yapmazdım ama konu çocuklar olunca insan katlanmak zorunda kalıyor galiba, bir sürü de para verdiler adama. Na'palım kardeşim turist yoksa yok biz mi geri gönderdik gelen turistleri. Bir akşam da sahilde balık yedik, restoranın adını hatırlamıyorum ama, kalamarları nefisti. Meşhur İzmir Lokmacısı Ali Amca, lokmada süperdi... (Görüldüğü üzere diyeti pek takan olmadı tatilde, ama, şaka bi yana çok yemedim ben) Datça dönüşünde de Büyük Aktur'a uğradık, Aktur'u da hep çok sevmişimdir. Gene kalabalıktı ama oranın kalabalığı dışardan daha farklı oluyor kesinlikle...

Datça tatilinden sonra, bazen akşam bazen gündüz Marmaris'lerimiz oldu, genel olarak turist yok Marmaris'te. İçmeler de sahilde bu tarihlerde şezlong bulmak mümkün olmaz, 5-6 metre yürüdük 5 kişi geldi, şezlong verelim indirim yapalım diye. Garip ama gerçek....Normal şartlarda yerli turistle muhatap olmayan, yüzlerine bile bakmayan genç turizmci arkadaşlar nerdeyse önümüzde diz çökeceklerdi allahaşkına bize gelin diye.Kendimi acayip önemli hissettim ve şöhretlerin ruh halini kısmen de olsa anladım... İçmeler sahilinde COCO BEACH'de yemek yedik gayet başarılıydı, CAFE ANNE'nin de pastaları çok iyigörünüyordu ama, E.Ş., COCOBEACH'i istedi, nedeni ise,kapıdaki görevli bizim kızı tavladı da ondan... ''NO HASSLE'' afişleri asmışlar her yere, ama pek takan yok sanki, hoş turist de yok ama...
Marmaris'e plaja gittiğimiz bir gün, tesadüfen plajda akşam genç türkcell partisi olduğunu gördük, Yalın ve Nil konseri vardı, hazır Ç.Ö.Y.'da yanımızda değil, anane ile kaldı,biz de eve dönmedik plajdan sonra, amele bir şekilde plaj hali ile gece yarısına kadar türkcell partisine dahil olduk, ama çok eğlendik, E.Ş. mest oldu, tam bir Nil hayranı, önce Yalın sahne aldı, sonra Nil,Nil'in ancak ilk 3 şarkısına kadar dayanabildik,zaten E.Ş. sahneyi göremiyordu o yüzden Çitos ve ben dönüşümlü olarak kucaklamak zorunda kaldık onu,ama olsun ilk defa konser gördü, hem de çok beğendiği sarkıcıyı izledi, değer...Bir ara E.Ş: ni yere indirdik, ve sahil tarafına gittik daha serin diye, çok kalabalık olduğundan,çok da sıcak oldu maalesef, E.Ş. ayakta uyuyordu, Nil sahneye çıkmadan da gitmek istemedi,resmen uyumamak için direndi yavrucuk... Her zaman makina ile dolaşan Çitos bu sefer makina almamış yanına, cep telefonunun şarjı da bitti aksi gibi, Nil'i resimleyemedik, E.Ş.'nin ik konseri ölümsüzleşemedi...

En son maceramız da Gökova Yelken Club' deydi... Bizim Akyaka'dayan komşumuz Eren yelken kursuna katılmıştı bir kaç sene evvel. Eren'in anne babası söyledi E.Ş.'ni neden göndermiyorsunuz diye. Tabi, dedemiz hemen olaya el attı ve ertesi gün Karacasöğüt'teki Gökova yelken CLub'''üne gidildi. Nefis bir yer, süper bir ortam. Çocuklar cıvıl cıvıl, her yaş grubundan genç var. Laser ve optimist'ler için kurslar veriliyor, ister yatılı,ister gündüzlü katılıyor çocuklar. 4-5 kişilik karavan evlerde kalıyorlar antrönerleri ile beraber. Rüzgarın durumuna göre denize çıkıyorlar, 7 yaş itibariyle çocuklar kayıt ediliyor. Son dönem Ağustos2da başlıyor, ancak E.Ş.seneye gelsin dediler. İyi yüzmesi ve okuma yazma bilmesi gerekiyor dediler. E.Ş. kabul edilmeyince mutsuz oldu, ama oranın sorumlusu hanımla konuşunca (adı Elif'di galiba)ikna oldu sanırım. Akyaka'dan Karacasöğüt'e hergün gitmek zor olur, o yüzden seneye vazgeçmez giderse yatılı kalacak, ama 2 sene sonra gitmesi daha uygun diye düşündü anne babası. Çünkü, jkendine bakabilmek için henüz küçük. 3. sınıfa geçtiğinde daha mı iyi olur acaba?E.Ş. geçtiğimiz yaz kolluklarnı atıp yüzmeye başlamıştı, ama bu yaz geldiğimde tekrar kollukları takmış, ama iyiyüzmesi gerekiyor dediler ya, anında attı gene kollukları baya da iyi yüzüyor, havuzda sorun yok, derin olması önemli değil,kendisi yüzüyor ,ama deniz'de kıyıda yüzüyor ,derin yerlere tek başına gitmiyor, bizimle beraber yüzeceği zaman açılıyor, bu iyibişey aslında, tek başına alıp başını gitmesin bu iyi değil şimdilik. Club içinde minik bir Butik otel var ancak daha çok Tekneciler kalıyormuş, ancak velilere haftasonlarında öncelikli rezervasyon yapılıyormuş, ancak önümüzdeki yaz, pansiyonları açılacakmış, belki ailecek orda kalıp E.Ş. yatılı verirler,ama Karacasöğüt'de de 3 hafta hayatta geçmez, ama babam çok heveslendi, Akyaka'da deniz çok dalgalı olduğundan teknesini iştediği gibi kullanamıyor, sabahın çok erken saatleri dışında deniz genelde dalgalı, hemen Karacasöğüt'e tekneyle geliriz demeye başladı ama, babam orda 3 hafta hayatta kalamaz, her halde 2. gün sonunda eve döner.

Tatilin bitimine son 2 gün kalan benim canım arkadaşım Züüü de geldi Akyaka'ya. Biz Züüüü ile beraber büyüdük, daha önceki yazılarımda Japonya anlatmıştım, Züüüü Japonya'daki Korkut'un ablası. 1 gün ve 1 gece geçirdik beraber. Çınar'da öyle güzel vakit geçirdik ki anlatamam, Züüü'nün yanında kuzeni Şahide de vardı, hep birlikte çok eğlendik. Akşam geç saatlere kadar Çınar'da kalmayı hayal etmiştik ama, ZÜÜ'nün arkadaşları geldi Akyaka'ya. Kızlardan birinin babası geçen yıl intihar etmiş Akyaka'da ve maalesef Çınar'da bulunmuş , tabiki gelemiyor Çınar'a , o yüzden eve erken döndük 16,00 gibi, ama tek tesellimiz erken gitmiştik, buna da şükür dedik. Gökova'nın eğlence sektörünün tek ismi olan Sami, Çınar'ı akşamları gece clubumtırak bir yere dönüştürmüş bu yaz. Sezlongları toplayıp, minderler atıyorlar gece olunca, ağaç dallarına kandil gibi toplar takmışlar e şu Koçtaş'ta filan satılan bahçe meşaleleri varya onlardan koymuşlar etrafa, gayet güzel olmuş. Genelde latin çalıyor, ortama çok uyuyor, bizim gittiğimiz akşam, biz den başka bir grup daha vardı başka kimsecikler yoktu ama, ZÜÜÜ'nün diğer kuzeni Evren söyledi çok kalabalık oluyormuş, Akyaka'da muzik gece 1 .00'de bitiyormuş, çınar'da sabaha kadarmış o yüzden insanlar Akyaka'yı bitirip ondan sonra geliyorlarmış. Gençlik işte, biz insanların geldiği saate kadar kalamadık maalesef.Evren'in ddiğine göre, önümüzdeki yaz , gündüzleride Sami işletecekmiş orayı, inşallah alır ve işletir. Şimdi, gündüzleri belediye işletiyor, özel olursa, tüpüyle mangalıyla gelen piknikçiler kendilerine başka çınar bulmak zorunda kalırlar. Olsun, bulurlar, çünkü, Akyaka'da bir sürü yer var Çınar gibi, Çınar'ın avantajı Akyaka'ya en yakın olanı... Akyaka'dan Ören'e kadar sahil yolu boyunca birbirinden güzel koylar var...Aslında en güzeli tatil anlayışımızı değiştirmek, daha doğrusu tatilde yeme alışkanlığımızı değiştirmek, bir gün de mangal yapmayıp evden getirdiğimiz sandwiçleri yersek ölmeyiz ve hatta o gün karpuz da yemesek olur ama, bu konu beni aşar maalesef.

İşte böyle geçti benim tatilim, arasıra, babamla, bazen akşam, bazen sabah, denizde ya da Azmak'da tekneyle dolaştık, hatta son gün, blog'um için kamera ile kayıt yaptık, pek becerememişim ama, olduğu kadarıyla, blog'da paylaşmak istiyorum çekimlerimi. Ama, bunu yapabilmek için Hakan'dan yardım almam lazım, o da bu aralar tadilat işleriyle boğuşuyor, kış gelmeden becerebilirim umarım. Ama, kışa da iyi gelir aslında, kışı mı beklesem, bilemedim şimdi...

Gittiğim ,gezdiğim, gördüğüm yerlerin resimlerini bulabilirsem google'dan, bir sonraki postumda da resimleri paylaşayım seninle...