alev'in dünyası

Monday, July 31, 2006

gittim, gezdim, gördüm ve burdayım.

evet sevgili günlük, sayılı gün gerçekten çabuk geçiyor, gittim, gördüm ve döndüm. (Bugün döndüm ve dönmüşolmak hiç mi hiç hoşuma gitmedi.)Yetti mi hayır tabiki yetmedi.Tüm sevdiklerimi orda bırakıp geldim. Hayatım boyunca hep böyle oldu zaten, hep ben ayrı oldum ailemden. Ha, her an dip dibe olmak değil istediğim ama aynı şehirde yaşıyor olmak da çok güzel olsa gerek. Annem İzmir'e geldiğinde ya da Çitos buraya geldiğinde İzmir daha sevimli görünür benim gözüme. Güzel olan onlarla birlikte olmak aslında.Bankacılık yaptığım zamanlarda da zaten hayatımı banka ele geçirmiş durumdaydı, ailemle çok az birlikte olabilirdim, tatillerde hep doyamadan geri dönmem gerekirdi .Ben ayrılıkları oldum olası sevmem ve hep ben ayrı kalmak zorunda kalırım. her ayrılık hep boğazımda bir yumru yapar, ağlamamak için kendimi zor tutarım, genelde de başaramaz ağlarım, yani nefret ederim ayrılıklardan.(Elma şekeri'de bana çekmiş, gülegüle demekten hiç hoşlanmaz ,hiç kimseyi uğurlamaz)
Ben her ayrılığı zor atlatırım, eşya değiştirecek olsam gözden çıkardığım bir eşyanın evden gitme zamanı geldiğinde ondan ayrılamam, araba değiştirecek olsam eski arabamla vedalaşırım, son 20 senemi hep taşınarak geçirdim ,her değiştirdiğim evde , evin her odası ile konuşur vedalaşırım böyle de garip tarafım vardır yani. Ama, artık biraz(!) büyüdüm ya, ailem dışındaki ayrılıklar beni eskisi kadar etkilemiyor, ama ailemin yanında olamamak da çok üzüyor beni. Hep bir yarım ya Akyaka'da ya da Ankara'da kalıyor. Ailesi yanında olmayınca insan hep bir yanını eksik hissediyor. Hep bir ümit vardı içimde, eninde sonunda Ankara'ya döneriz ümidim vardı ama artık bu ümidim de kalmadı, çünkü artık aradığımız dükkanı bulduk ve tadilat başladı, en geç Ağustos sonunda açılmış olacak inşallah. Artık İzmir'li olduk resmen.Dedim ya, ufacık da olsa bir ümit vardı içimde Ankara'ya döneriz diye, ama bitti...
Tadilatlar, resmi işlemler, banka işlemleri yoğun ,koşuşturmalı bir ay bizi bekliyor. Önümüzdeki hafta, Çitos ve Elma Şekeri gelecek onlarla biraz nefes alırız artık. Çirkin Ördek Yavrusu anane ve dedesiyle kalacak çünkü Çitos'a hiç rahat vermiyor.
Tatil de bitti benim 2 senedir süren ev hanımlığımda...
Tatilim güzel geçti anlatırım sana bir ara...
Diyet de fena değildi,ara sıra bozdum ama genel olarak iyiydi. Hakan gelince, so ikigün biraz abarttık yeme işini ama o kadar olsun artık, zaten, Çitos, ben, Hakan ve Çitos'un eşi , benim eniştem, kızların da babası Ayhan aynı fikirdeyiz, annemlere gidince insanın aklında sürekli yemek yemek oluyor. Ben bu yüzden 15 gün boyunca mutfağa girmedim, sofraya oturmadım desem uydurmuş olmam. Ama, dedim ya son 2 gün biraz cozuttuk o yüzden tartıya çıkmaya korkuyorum,1-2 gün şok yapıpı öyle çıkayım bari moralim bozulmasın. (Tartıdan korkan kaybeder onu da biliyorum ama belki yarın sabah cesaretlenirim.)

Saturday, July 15, 2006

gidiyorum, hem de buraya





Mayomu da aldım sonunda, ve yarın sabah baba evine uçuyorum.Elma Şekeri ve Çirkin Ördek Yavrusu beni dört gözle bekliyor. Hatta Elma şekeri'm pazartesiden beri kaç gece yatacak ve sonunda Alev gelecek onu sayıyor. Ben de kızları çok özledim, ben de gün saydım onun gibi.

Herhalde, oralardan buraya pek uğrayamam, ama kızlardan fırsat kalırsa, çünkü benim her anımı dolduracaklar,evde nasıl zaman fazla geliyorsa, kızlarla beraberken de zaman bir o kadaraz geliyor, internet kafeden filan da olsa birşeyler bırakmaya çalışırım.Kilo durumundan pek haberdar edemem seni sevgili günlük, çünkü, baba evindeki tartı digital değil, ve yanlış hatırlamıyorsam eksik bile tartıyordu, benimkini de götürmek zor şimdi.Kör topal idare ederim artık. AAaaaaa,şimdi hatırladım annemin eski difital tartısı vardı,hatta elinden düşürünce camı çatlamıştı, o hala ordaydı geçen yaz, herhalde o işimi görür, yani en azından umarım...

Şimdi, son hazırlıkları yapmak için sana bye bye diyorum sevgili günlük, sayılı gün çabuk geçer, bir bakmışsın gitmişim, bir de bakmışsın yine burdayım...(Belki sana kendi çektiğim fotoları getiririm, ben pek ümitli değilim, çünkü foto işini hiç sevmem ben, üşenirim, hele bir de deniz tatillerinde foto,kamera hiç hoşuma gitmez, ıslak bir tatil olduğundan herhalde. Ama, Elma Şekeri'de Çitos'da fotoğrafa çok meraklıdır, ikisinin de elinde birer makina, en azından onlardakileri getiririm.)


Evet, buralar senin de gördüğün gibi cennet gibi yerler, ama maalesef yazın yoğun dönemlerinde, her delikten insan fışkırınca bu doğal hali kalmıyor maalesef. Ben herzaman Nisan ve eylül aylarını tercih ederim burda. Sakin, sessiz, ve hatta ıssız, ve bizbize...

Friday, July 14, 2006

gerildim hem de çok....

Dün hareketli birgün geçirdim.nasıl mı işte şöyle:

Uzun zamandır organize sanayi bölgesinde çok güzel ihraç fazlası ürünler satıldığını duyuyordum ama , hiç gitmemiştim. Bir kaç gün önce ,tekrar bahsi geçti oranın ve bari ben de gidip göreyim istedim ve dün ordaydım. Ancak, hata etmişim nerelere gideceğini sormamakla. Zaten çok geniş ve dağınıkbir bölgeymiş meğer, tekstil, makina, demir çelik ne ararsan var, ve benim gördüğüm belli bölgelerde değiller, hepsinden heryerde var.Ben birkaç mağazaya uğradım ve umduğumu bulamadım. İstanbul gibi filan hayal etmiştim o yüzden bende hayal kırıklığı yarattı, belki de ben doğru yerlerde dolaşmadım, muhtemelen de öyledir. Bir daha gidersem eğer,bilene sormadan gitmem.

Ordan dönüşte, gaza gelip mayo bakmaya gittim. Karboksi bitti ya kendimi pek bi ince hissettim herhalde ki, planımı anında değiştirdim, bu yılı geçen yılki ile idare edip, yaz sonunda 3-4 kilo daha verebilmiş olursam daha iyi olur düşüncesindeydim. hem de indirime de rastlar,fiyatını çok yüksek bulduğum zeki triko'nun siyah üçgen bikinisini alırdım, güya. Neyse, indirim filan beklemeden daldım zeki triko reyonuna, ama benim beğendiğim modelde benim bedenim kalmamış.(isabet) Zaten benim yıllardır değişmeyen sabit modelim var, siyah olacak, üçgen olacak ve altının kenarları ipli olmayacak. Çok kolay bulunmuyor yani, bulunca da kaçırmıyorum. Başka markalarda ancak 2 tane bulabildim o model ,ama buldum da başım göğe erdi sanki. Denedim ,denedim tabi ama, sonuç bir felaketti, belimde kat olmuş halde yağ birikti resmen, aslında böyle değildi nerden çıktı ki bu şimdi... Anında giyinip kabini terk ettim tabiki, arkama bile bakmadan.Ey salakkızım benim, sen kim, bikini giymek kim, olay burda kapanmıştır artık, ben kendimi plajda görsem çüşşş derim , bir sen kalmıştın bikini giymeyen. Yıllar önce tv'de etimek reklamı vardı, kız havuz kenarında oturuyor, ayaklarını suya sarkıtmış, önce beli kat kat yağlı gösteriyorlar sonra da incecik ... Etimekten önce ve sonra diye. Ben öncesi gibiyim aynen. Ben de etimek yesem faydası olur mu ki?
Velhasıl,bir moral bozukluğu içinde geldim eve, mayo almaya karar verdim, yarın gidip halletmem lazım bu sorunu, yoksa tatilde denizefilan giremem, eskisiyle idare etmeyi düşünürken hale bak, alel acele mayo alınacak şimdi. Mayokini nasıl olur acaba? O da güzel olmaz herhalde, neyse deneyecez artık, nasıl olsa alıştım hüsrana uğramaya, bu sefer dünkü karar acı vermez.

Akşamda sakin huzur içinde evde geçti, bu hafta hiç dışarı çıkmadık, çünkü bir istanbul masalı başladı ,ben sonradan izlemeye başlamıştım o diziyi, izlemediğim bölümleri izlemek istemiştim, ama ilk gün seyrettim sonra izlemedim,oysaki o dönem bu dizi benim için çok önemliydi, Pazartesi günleri hiçbirşey yapmazdım kaçırmamak için, hatta sonraları perşembeye alınmıştı galiba dizi.

Dünde böyle geçti gitti işte...

Bu sabah da saçlarımı boyatmaya gittim, kuaförde bir kıza rastladım şaka gibiydi, anlatmam lazım.Kız Süreyya'nın İzmir versiyonu gibiydi.Galiba Ankara'lıymış, 2 ay Bodrum'da kalacakmış şimdi de iş için İzmir'deymiş.Kızcağızın yaşı en fazla 27-28 ama öğle rüküş ve kokuştu ki, gölerimi kamaştırdı. Sabahın köründe giydiği kılık kıyafeti ben en yakınımın düğünün de filan bile giyemem o kadar yani. Zaten botoktan yüzü gözü bir hoş olmuş, arı sokmuş gibi, güzel bir kız aslında ama kendini hederetmiş, kaş göz birbirine girmiş nerdeyse.
Konuşması ayrı bir fiyasko, Arzum Onan ses tonu ve Deniz Akkaya konuşma şekli, acayip bir karışım yani, ortaya karışık cinsinden. Öyle çok ''çok mersi'' ve lütfen'' dedi ki dumur oldum, bu iki kelimeden nefret ettim bu sabah itibariyle... Bir kaç telefon görüşmesi yaptı, insan ister istemez duyuyor, dinlemek istemesen de salonda ikimiz oluncamutlaka dinliyorsun, kulaklarıma pamuk mu tıkasaydım o an itibariye...Bir de alfabeye yeni harfler eklemiş kendi çapında, ''Ç'' ve ''J'' arası bir harf yaratmış trendy kişilik. Allah akıl ve de fikir versin...

Bu arada sabah tartıldım ve 72,9'um. Önemli olan budur ve gerisi boştur:)
Sabah 2 porsiyon meyve
öğlen kepekli ekmekle yapılmış beyaz peynirli tost ve ayran, domates söğüş
ara öğün 1/2 paket yeşil çaylı bisküvi
akşam balzamik sirkeli salata
gece 1 porsiyon meyve

Birkaç gün böyle yiyeceğim.

Thursday, July 13, 2006

vee karboksiterapi bitti...

veeee sonunda karboksi maceramızda sona erdi sevgili günlük. Gittim ne kazandım,herhalde 1-2 cm incelmişimdir o kadar. Bugün tekrar ölçü alınacaktı ama nasıl olsa bitti gerek yok almayın dedim. Çünkü, 8. seansta ölçü aldılar 5 cm. incelme var dediler. Yok artık daha neler? 5 cm. incelme herhalde 2 beden incelmeye karşılık gelir. Buda 38 beden giymem demektir yok artık, daha neler. Tamam ,inceldim kabul ediyorum herhalde dışardan bakıldığında 5 kilo verdim sanılabilir, 76 ile başladım 73,6 ile bitirdim olay bundan ibaret. Ama, gitmesem hep aklımda kalırdı, gittim ,denedim ve bir daha gördüm ki, bunlar ince insanlara uygulanırsa daha faydalı olan şekil düzelten uygulamalar bana göre. Neyse, ben bir daha almam, alana da mani olmam , olay budur.İsteyen dener ve görür...


Bu sabah hava tam benim istediğim gibiydi. Sonbahar gibi, merkeze giderken çok rahat gürüdüm, gene terledim ama sıcaktan aşırı bunalmadım. Ben günde 3 litre su içiyorum ve su ter yolu ile çıkmayı tercih ediyor, işin asıl bana göre garip olanı ter vücudumdan değil de yüzümden çıkıyor.İnsanın yüzü bu kadar mı terler yüzümü yıkasam da ancak bu kadar ıslanır...

Şimdi saat öğleye yaklaşıyor, sabah bulutların arkasında kalan güneş ağır ağır kendini göstermeye başladı gene...Temmuzun ortasında başka ne beklenebilir ki, bunu birde Ağustosu var... Tam sonbahar çocuğu olduğumdan ve kış aylarını daha çok tercih ettiğimden hava kapalı olursa acayip mutlu oluyorum.her zaman soğuk havayı sıcak havaya tercih ederim. Kendimce hep, üşümenin çaresi var ama sıcağın çaresi yok diye düşünürüm. Zaten Dubai'de yaşarken, mutsuzluğumun en büyük nedeni de sıcaklardı.Allahtan işler istediğimiz gibi gitmedi de planladığımızdan daha kısa sürede döndük.

Bugün beni çok sevindiren bir olay oldu. Yıllardır hasretle aradığım parfümü Tekin Acar getirmeye başlamış.Aslında o dükkana hiç girmem ben. Kendimce bir protesto aslında. Yıllar önce Ankara'da bankada çalışırken bu firmanın Atakule'deki tek mağazası bizim şubeye çok yakındı. Bizde öğle tatillerini Atakule 'de geçirir, ara sıra da ihtiyaçlarımızı alırdık bu mağazadan. Çalışanları da tanırdık. Asık suratlı, sürekli kumaş pantalon ve ekoseli ceketler giyen bir bey vardı. Ben bunu Tekin Acar zannederdim, hala da o mu değil mi bilmiyorum, ama hep kasada durur, gelen hanımlarla pek muhatap olmazdı. Her neyse,birgün o dönem çalıştığım bankanın
bir müşterisinin çekini almış bu kişi, aksilik bu ya çek karşılıksız. Şubenin içinde nasıl bağırıyor, ne hakaretler savuruyor biz çaılşanlara, adam, bağırırken kendi kendini gaza getirdi, gaza geldikçe hızını alamayıp ,ne biçim adamlara çek veriyorsunuz diye çeki benim masama doğru bir fırlattı ki, neye uğradığımı şaşırdım. O günden sonra çok büyüdüler, birsürü mağazaları oldu ama benim ayaklarım hiç o mağazadan içeri girmedi, içimden gelmedi yani. Taki bu güne kadar.... Çünkü, gazete ilanlarında gördüm ve benim taptığım kokuyu getirmeye başlamışlar,gelip gelmediğini sormak için girdim bu sabah. Güzelmiş dükkanların içi, dolaşmadım aslında, ne var ne yok bilmiyorum, sadece kokuyu sordum, elime test ettimi fiyatını sordum ve çıktım olay bundan ibaret. Herhalde tekrar gidip o kokuyu alacağım. Yani, İceBerg Twice sevdasına barıştım o mağazayla....(Ama gerçekten süper bir koku. Yıllar sonra tekrar duydum ve resmen mest oldum. Lanet olası koku Free Shoplarda bile satılmıyor. Ülkesini bulabilsem ben ithal edeceğim nerdeyse.)

Wednesday, July 12, 2006

ben bile inanamadım yaptıklarıma...

bu sabah pek bi enerjik uyandım nedense.Genelde buruşuk marul gibi olurum her sabah. sanki bütün gece uyumamışım da , sabaha kadar dayak yemiş gibi uyanırım hep. Ama bu sabah temizlik yapmalıyım diye uyandım resmen.Çalışma hayatım bittiğinden beri, temizliği kendim yapıyorum, bir sürü nedeni var.
1. neden ki en önemlisi, hareket yapmış olurum diye...
2. neden madem evdeyim ne gerek var gündelikçi almaya...
çok da nedenim yokmuş aslında...

Bu sabah, önce tüm evi güzelce temizledim, çamaşırlar yıkandı, nerdeyse 10 gündür beklemekten kirlenmeye yüz tutmuş kılık kıyafetin üzerine yeni ütülenmeyi bekleyenler ilave edildi,na'pim ütü yapmaktan nefret ediyorum, ayrıca toz almayı da hiç sevmiyorum(başkada bişey kalmadı zaten).Sonra çarşamba klasiği pazara gidildi, sebze , meyve alındı, ve akşam saatine kalmamaya karar verildi, yeşillikçi amca da iceberg kalmamış, deniz börülcesi satan amcada gitmiş, domatescimiz vardı, kirazcımız vardı, sebzecimiz vardı ama malları azalmıştı.Bu tecrübe oldu, herzamanki saatte yani öğleden önce giderim artık.

Pazardan sonra, ikincşi çarşamba klasiği markete gidildi, bu hafta pek fazla bişey almadım çünkü, ben pazar günü gidiyorum yazlığa, koca yalnız kalacak, evde salata ve makarna dışında bişey pişmez o yüzden fazla bişey almadım.

O kadar yoğun bir gün geçti ki, bugün yemek bile yemedim. Sabah, şeftali+soda karışımından oluşan Alev usülü içeceğimden hazırlamıştım onu içtim,öğlen herhalde yeryüzünün en tatsız karpuzundan 2 parçacık yedim.Akşama da domates, salatalık,1 adet katı yumurta,biber ve light peynirden oluşan kahvaltı yaptım. Birazcık ekmek fazla yedim ama, zaten günde 4 dilim ekmek hakkım var 4 dilimi etmek yediğim ekmek.

Yemekten sonra bir enerji geldi gene üstüme. Ya bismillah deyip, kendi çapında minik bir tepe oluşturan buruşuklar yığınına el attım ve ütü sorununu da hallettim böylece.Şimdi makinada bugünün son partisi dönüyor onları da asınca bir tek bulaşık makinasını boşaltmak kalacak.

Aslında, pazar günü gidiyor olmasam bu kadar enerjik olurmuydum bilmiyorum.Olmazdım herhalde. Bu arada, misafirlerin de gelip gelmeyecekleri de hala belli değil. Bu sabah aradı Hakan,konuşup bildirelim dediler ama hala aramadılar. Bu gelmiyoruz demek herhalde. Ben de hiç sevmem belirsizliği. Ya gelirsin ya gelmezsin... Çocuklar Bodrum'dan ayrılmak istemediler herhalde. Neyse, sorun değil, gelirlerse biz burdayız, gelmezlerse canları saolsun. sadece benim gidiş tarihim ertelendi yoksa, yarın karboksinin son seansından sonra, boya, badana ve muhtelif tatil öncesi aktiviteleri tamamlayıp Cuma günü giderdim. Na'palım bu seferde böyle olsun.

NOT:Yaklaşık 2 aydır haftanın 2 günü karboksiye gittim,hergün 30-45 dakika arası yürüdüm bazen fazlasını yürüdüm, 3 litre su içtim, ama sonuç pek de basında, TV'de yazılıp çizildiği gibi değil. belki benim bünyede işe yaramadı ...Tamam belli oranda incelme sağladı ama 1,350 YTL'lik de bir fayda sağlamadı. Keşke gaza gelmeseydim, keşke hiç başlamasaydım, kesinlikle parama yazık oldu...(Merak eden olursa sonucu diye, yazmak istedim.)

Bu günlük bu kadar.... Çok yoruldum, uykum geldi...TV karşısına mayısmaya gidiyorum...

Tuesday, July 11, 2006

diyetten çok sıkıldım artık.

Diyetten de hep aynı şeyleri döndürüp döndürüp yemekten bıktım usandım yaaaa.
Artık diyet olmayan yiyecekler istiyor midem.Tatlı istiyor, çikolata istiyor, kurabiye istiyor, istiyor da istiyor yani.öööfffff ya, ne olacak benim halim.Bir kaç gündür sürekli aklımda şekerli birşeyler yeme fikri var. Kendimi bundan alıkoyamıyorum, nerdeyse paldır küldür bişeyler yuvarlayıp sonrada hiç bir şey olmamış gibi devam etmek istiyorum. Galiba, sıcakların da etkisiyle yemek düzenim bozuldu, zararlı şeyler yemedim ama hep meyve ile filan geçiştirdim öğünleri, ara öğünlere de dikkat etmedim, o yüzden de obur bünyem cozuttu iyice. en iyisi yarın sabah güne doğru düzgün tabiki diyet anlamında doğru düzgün kahvaltı ile başlayıp, 3 ana 3 de ara öğüne geçmek. Zaten suyumu da düzenli olarak içiyorum, 1 litrelik sürahi günde 3 kere boşalıyor, ayrıcada soda içiliyor. Hatta , şeftali yada kayısıyı robotta iyice yapçalıyorum üzerine soda eklenip bir iki daha karıştırılıyor süper bir içecek oluyor. hatta bazen içine buz bile ilave ediyorum.Ayrıca ayranı da bu şekilde yapıyorum ,salatalıklar robotta parçalanıyor, soğuk su yada soda ekleniyor ve afiyetle içiliyor.

Artık, aklımı başıma toplamam, abuk subuk düşüncelerden kurtulmam ve bir an önce zayıflamam lazım. Artık şişko olmak istemiyorum.

Monday, July 10, 2006

bir de bu çıktı şimdi, çok lazımmış gibi


yakında çürüğe çıkarılacağım zanırım...

Bu nedir böyle anlamadım ki. Organlarım ayaklanma başlattı. Tırnak mantarı ile uğraşırken bir de ''Ganglion Kisti'' çıktı, aslında beterin beteri var insanlar ne hastalıklarla uğraşıyor benim böyle ıvır zıvır şikayetlerim onların yanında ballı börek kalır ama, ben doktora gitmekten nefret eden biri olduğumdan bana zor geliyor. Geçtiğimiz hafta ayakbileğime yakın bir yerlerde çıkan kemik iyice rahatsız etmeye başlamıştı, artık verdiği rahatsızlık tahammülümü aştığından doktora gitmeye karar verdim ve Cuma günü doktordaydım.Aslında bu kemik geçtiğimz Kasım gibi kendini göstermeye başlamıştı ama ben üzerinde durmadım, herhangi bir sıkıntı da vermiyordu geçen haftaya kadar. Herneyse, bir dizi muayene ve film , ultrasonografi sonucunda ganglion kisti olduğu tespit edildi. Tedavisi ancak ameliyat. Ama, şart da değil. Bu iyi huylu bir tümörmüş, sadece takip gerektirirmiş. 2 durumda ameliyat ediliyormuş, 1. estetik kaygı, görüntü çirkinliği vs. 2. kaygı ise, günlük aktiviteleri kısıtlayacak hal alması ve acı vermesi. Benim şimdilik ameliyat olmama gerek yok. Estetik olarak benden başkası anlamıyor orda kemik çıkıntısı olduğunu, zaten zaman zaman yok olur, zaman zaman da çıkarmış ortaya. Ağrıda doktora gideceğim sabah geçti zaten. Korkudan herhalde. Ameliyat kolay bir ameliyat, sadece o bölge uyuşturuluyor, bayılma ayılma yok yani.30-45 dakika sürüyormuş, aynı gün taburcu olunuyormuş ve en sıkıntılı yanı bana göre, dikiş olacağı için 15 gün suyla temas yok. Şimdilik ameliyat olmayı düşünmüyorum ama, belki yaz sonunda olurum, zaman zaman ağrı yaptığı için... Söylemeyi unututm, bu ganglion kisti denen merek, normalde el ve parmaklarda olurmuş benim bünye gene bir kıllık yaptı, en olmadık yerde ayakta başgösterdi. Aykırılıkta bir numara olan ben gene kaideyi bozmadı yani...

Bu aralar hareketli geçiyor günler, Cumartesi akşamı Teyzem'deydik. Tevfik Abim , eşi ve çocukları da geldi, balık gecesi yaptık,hepbirlikte keyifli bir akşam geçirdik, Tevfik Abim gene her zamanki gibi çok konuşması ile Hakan'ı esir aldı tabi beni de. Ben yemek hazırlama ıvır zıvırla uğraşmak bahenesiyle kaytarabildim amaHakan benim kadar şanslı değildi.Bir ara sırf esir alınmamak için gazete okuyordu , bakma böyle yazdığıma biz Tevfik Abi'yi çok da severiz ama çok konuşması tüm aileyi daraltır o ayrı mesele. Tevfik Abim konuşmaya başlayınca etrafındakiler çaktırmadan teker teker salonu terkeder...

Bu sabah OKS sonuçları açıklandı, hakan'ın büyük yeğeni de girmişti bu yıl sınava.Onlar Bodrum'datatildeler şimdi,ben karboksideyken o da sonuçları almış internetten. Puanı 300 küsürlü bişey , sonuç pek içaçıcı değil galiba, burdadersaneyle konuşacak Hakan öğleden sonra, kendileri de Mert'in Ankara'daki dersanesiyle görüşecekler, bu öğleden sonra telefon trafiği yoğun olacak... Biryerlere giremezse ölüm yok ucunda ama, inşallah puanı biryerlere girmesine yeter...

Benim de tatile gitmeme çok az kaldı, Hakan'ın abisi ve ailesi gelecek belki Bodrum dönüşü, onlar gelirse önümüzdeki hafta eğer gelmezlerse en geç Pazar günü gider,im artık ben...

Deniz, kum, güneş olayına gireceğim artık... İnşallah annemin güzel yemekleri, Çitos'un her daim evde bulundurduğu pasta, kurabiye vs. beni baştan çıkarmaz, çok iddaalıyım bu sefer kilo almadan döneceğim eve, bunu hiçbiryaz başaramadım ama bu yaz ilk olacak...

Bu arada, kilo vermem gene yavaşladı, kağnı hızı ile bile ilerleyemiyorum, ama moralimi bozmak yok, kendimi bildim bileli diyette olduğum için artık bünye zayıflamamak için ısrarcı davranıyor, vaktim bol, kilolar ne kadar inatçıya ben de en az o kadar inatçıyım, Z A Y I FL A Y A C A Ğ I M... iŞTE BU KADAR. Zor dönemi atlattım geriye kaldı 5 küsür kilo, onu halleden bunu da halleder. Şimdi 73,6 yım.

Wednesday, July 05, 2006

tartıya çıkamıyorum korkudan...


Dün bişeyden dolayı strese maruz kalmış bünyem yedi bişeyler.Bir tane kayısılı pikolata,Hakan'ın birasına eşlik eden fıstıklardan, hemde tuzlusundan,biraz barbunya, 1-2 dilim ekmek, biraz reçel. Ne bulduysam yedim yani, gece 23,00 civarında bu ağzıma tıktıklarım tabi ki evde bulunabilenler olduğundan hızımı kesmediler tabi, Hakan'a lütfen Ali's den dondurma almaya gidelim diye yalvardım, o da nap'sın gidelim bari dedi, asansörle inerken 3. katta dank etti, ya napıyorum ben, hadi eve gidelim diye aynen 15. kata geri çıktık. Allahtan o saatte apartmanda kimsecikler yoktu, rezil olmuştuk yoksa...
Bu diyet olayı benim dengemi fena bozdu, açta kalmıyorum ama, her bişeye arıza çıkarmaya başladım galiba...
Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldim, böyle şaçmalamanın ne alemi var ki şimdi!!!!!!! Çok üzgünüm Tata.....

Tuesday, July 04, 2006

beslenme planım

Aslında blog yazmaya başladığımdan beri hep vermeye çalıştığım kilolarımdan bahsettim, ara ara da canım taaa içi olan yeğenlerimden bahsettim. Elma Şekeri ve Çirkin Ördek Yavrusu'ndan bahsetme sebebim, eğer yazmaya devam edersem, kızlar büyüdüğünde ve okumaya başladıklarında bu sayfa belki hoşlarına gider, çocukluklarına dair anılar okurlar diye düşündüm.Çünkü, ben küçükken, halamın kızı çok sevdiğim Aysun Ablam, benim bebekliğimi anlatırdı bana ve mest olurdum dinlerken ve hep anlattırmak isterdim ona. Aynı durumu şimdi Elma Şekeri'nde ben yaşıyorum, birkaç hikayem var onun bebekliği ile ilgili, Çitos beni birgün Elma Şekeri ile başbaşa bırakmıştı ve ben Elma şekeri'ni oyalayamamıştım, uyutamamıştım,baş edememiştim yani onunla, o kadar çok ağlamıştı ki, kan ter içinde kalmıştım onu sakinleştirebilmek için, o zamanlar Hakan'la yeni yeni başlamıştı beraberliğimiz ve o çaresiz halimde imdadıma Hakan yetişmiş ve Elma şekeri'ni o sakinleştirmişti. Bunu anlatırım Elma Şekeri'ne, biraz da içine mizah katarak, yerlere yatar dinlerken gülmekten, hala tekrar tekrar anlattırır bana, kendisi de noktasına virgülüne kadar ezbere bilir anlattıklarımı, ama gene benden dinlemeye bayılır, hatta bazen mızıkcılık yapıp kısaltırsam hikayeyi, ''Alev şunu unuttun'' der bana.İşte, büyüdükleri zamanda bu günleri hatırlayıp gülümserler belki diye yazıyorum.
Zayıflama macerama dönersem eğer, bugüne kadar hep zayıflama maceralarımı da burda anlatmaya çalıştım, ama, neler yediğimi, nasıl yediğimi hiç anlatmadım, biraz da onları anlatayım ne dersin?
Artık diyetisyene gitmiyorum, çünkü, benim bünyemin nasıl bir sistemi olduğunu artık öğrendim, ara ara şeker, kolesterol ve troid ölçümleri de yaptırıyorum, sadece vücudumun yağ,su,kas analizini yaptırmıyorum, yağıma suyuma baktırmıyorum yani,o da kusur kalsın na'pim!Gittiğim doktorlar arasında en güvendiğim daha öncede bahsettiğim İsmet Hoca.Obez olduğum dönemde (170 boy,91,5 kilo)verdiği yemek listesi vardı ama, o durumda değilim artık allaha şükür, o yüzden listeye takılmıyorum, gün içinde mutlaka tüketeceğim şeyler var onları gün içine bölmeye çalışıyorum. İsmet Hoca kesinlikle yağ kullandırmazdı, ama ben farklı olarak tencere yemeği yapacaksam, 1 kilo sebze için 2 yemek kaşığı zeytin yağı kullanıyorum, evde de sadece zeytinyağı var başka da yağ yok.Zaman zaman fındık yağı oluyor onu da kurabiye filan yapmak için kullanıyorum, bazen de Becel margarin. Çünkü, Hakan'ın da tatlıya aşırı bir düşkünlüğü var, ona ender de olsa birşeyler pişiriyorum onun için bulunuyor. Bu aralar yapmıyorum, beni baştan çırakmasınlar diye. Hakan hazır aldıklarıyla idare ediyor artık.
İşte budur...Bir gün boyunca yemem gerekenler:
1/2 litre süt, yoğurt (benim tercihim, öğle ve akşam yemeklerinde yoğurt -yenelde ayran ya da cacık olarak tüketiyorum, bazen de süt de ekliyorum hayatıma, sütü genelde sabah ya da nescafeye ekleyerek tüketiyorum.Bir dönem babam kefir vermişti, ona da Rusya'dan geldi, ama ben kefir olayını biraz abartmıştım galiba, o dönem daha hızlı kilo aldım sanki,o yüzden kefiri çöpe gönderdim.)
1/2 kilo meyve (muz,üzüm hariç, ara ögünlere bölüyoruyum meyveleri, İsmet Hoca öğün araları 3-3,5 saati geçmesin derdi, yoksa metabolizma yavaşlarmış, az ye sık ye mantığı yani, bir de o kuru meyve önermezdi ama, ben gün kurusu yani organik kayısı yiyorum akşam meyvesi olarak,çünkü kabızlık problemim var, gece yediğim kayısı rahatlamamı sağlıyor)
1/2-1 kilo arası sebze (patates, pırasa, bezelye, kereviz hariç,İsmet Hoca patatesi hiç sevmezdi, sebze değil, meyve değil, ne idiğü belirsiz şey derdi. İsmet Hoca, sebzeler yağsız haşlama, közleme tarzı pişirilmeli , baharatlar ile tatlandırılmalı derdi, ama ben artık bıktım yağsız yemekten, artık eğer sebze öğünümü salata ile halledeceksem 1 tatlı kaşığı kadar z.yağı ve balsamik sirke kullanıyorum. Ketçap, hardal, sirke çeşitleri serbest.Bunu daha sonra gittiğim diyetisyenim söylemişti ,İsmet Hocâ böyle şeyler vermezdi, benim de işime geldi bunları kullanmak. Kendi çapımda mix yaptım anlayacağın.Tüm sebze hakkımı, sabah,öğle ve akşam öğünlerinde tüketiyorum)
80-100gr arası et,balık ve ya tavuk.(ben kırmızı et sevmiyorum, tavuk ve balık tercihim. Bu aralar daha çok balıktan yana kullanıyorum hakkımı. Kırmızı etin de haftada 2 tüketilmesi şartı var aslında, kasların zayıflamaması için gerekli, ama ben nerdeyse 1 aydır kırmızı et yemedim, yediğim zamanda köfte tercihim.) Etler hangi tür olursa olsun, ızgara, fırın ya da haşlama olacak.Teflon tavalar etin yağını içinde tutmasına neden olurmuş o yüzden tercih edilmemeli imiş.Ben bir dönem kullanmamıştım ama, şimdi daha kolayıma geliyor ve teflon tavada pişiriyorum herbişeyi.
30-40 gr. peynir (light beyaz peynir ya da tuzsuz çökelek yiyorum.)
Günde 3 dilim kepekli ekmek (İsmet Hoca, ekmeğini fırından al ve çok tazeyken yeme derdi.Nedeni herhalde çok yememek içindir, ama bilmiyorum, şimdi farkettim ki, sormamışım neden diye?)
Bu arada haftada 1 -2 gün yumurta yenmeli.(Yumurta yiyince kahvaltı da peyniri kaldırıyoruz ve/veya et yerine yiyeceksek 100 gr'ı geçmemeli yumurtanın toplamı.Ve mutlaka katı pişmiş olmalı.
Günde 8-10 bardak su içilmeli
Tatlandırıcı tercih edilmemeli, ama onsuz da olmuyorsa sınırlı sayıda tüketilmeli. Ben kullanmıyorum, çayla aram hoş olmadığından tatlandırıcya ihtiyacım olmuyor.

İsmet Hoca'nın söylediği en önemli şeylerden biri de , hep aktif yaşam üzerineydi. Hergün normal tempoda 45 dakikalık yürüyüş, yüzme ki yüzme daha çok tercih edilmeli derdi, o zaman imkanım vardı hergün yüzmeye,bunları yaparsan, kilo verirken vücudun deforme olmaz derdi
Ve beynime kazınan söylediği şey,'' asla yatarak TV izleme'' demesidir.Bir de yemeyip, yemeyip birden bire yemeye başlarsan, vücut kıtlık sinyalleri alırmış ve yediğin herşeyi yağ olarak saklamaya başlarmış, o yüzden diyet yapa yap ondan sonra 1 gün ye, tüm çaban boşa gidermiş.
Oldu olacak bir de yasaklar listesini konduralım şuraya:
I-YAĞLI ETLER
2-TÜM TATLILAR
3-GÜNLÜK EKMEK MİKTARI 3 DİLİM OLACAK
4-YEMEKLER HAŞLAMA TARZINDA PİŞECEK
5-PASTALAR KEKLER YASAK
6-PEYNİR VE SÜT ÜRÜNLERİ YAĞSIZ
7-TATLI VE KURU MEYVELER YENMEYECEK
8-ÇEREZLER YENMEYECEK
9-KOLALI VE HAZIR İÇECEKLER İÇİLMEYECEK
10-SAKATAT YENMEYECEK
11-TAVUK DERİSİZ YENECEK
12-MARMELAT REÇEL BAL YENMEYECEK
13-MAKARNA VE PİLAV 2 KAŞIĞI GEÇMEYECEK
14-UNLU VE KREMALI ÇORBALAR YOK
15-SEBZELER HAŞLAMA OLACAK

Bu listeyi ilk gördüğümde öleyim daha iyi diye düşünmüştüm, sonraki zamanlarda , zayıfladıktan sonra zayıf kalmayı hiç beceremedim.

Monday, July 03, 2006

maalesef, hala nurtopu gibi mantarım var!

bu sabah güne çok erken ve hareketli başladık. Uyandığımızda saat 6,00 civarıydı.Bugün canım kocam Hakan,(ona neden canım kocam dediğimi de anlamış değilim, onun da bir adı var, diğer bloglara heves edip ben de ona isimler uydurmaya çalıştım, artık sıkıldım, adını kullanmaya karar verdim) kendine bile faydası kalmayan şirketimizin yönetim kurulu toplantısı için güzide tatil beldesine(!) gitti, sabah 7,00 gibi yola çıktılar ortağı ile beraber. Şirketimiz bir zamanlar kartaldı ama, faaliyet konusu değiştiğinden ve turizm de artık geçmiş yıllardaki gibi olmadığından kazancı kalmadığı gibi, sürekli masraf yapmaya da devam ediyor. Herhalde bu günleri de atlatırız.Ben de o gittikten sonra, Çitos ve ekürisi (kızları ve kocası) ile Ekincik'e gitmeye karar vermişler bir kaç günlüğüne, benden internette biraz araştırsana, nerede kalabiliriz diye rica etmişti dün akşam ben de dersimi çalıştım ve deniz kenarında çocuklarında rahat edebileceğini düşündüğüm birkaç otel ismi buldum telefon numaralarını verdim onlara, inşallah giderler ve memnun kalırlar.Akyaka'da evde internet yok, o yüzden ben araştırdım. Elma Şekeri'de ''Alev, ne zaman geleceksin?Ben yüzmeyi de unutmuşum, atlayamıyorum da,havuza oturarak atlayabiliyorum ,senin gelmen lazım, kaç gece yattıktan sonra geleceksin? '' dedi.Daha 6 yaşında ama, gayet güzel yüzüyor, atlayabiliyordu geçen sene, gene yapar da muhtemelen ben çabuk gideyim diye oyun yaptı bana.
DünÇitos telefonda, Alev burası aynı, deniz aynı deniz, sahil aynı, gelemedim diye hiç üzülme,kızlar biraz büyüyünce buraya gelmek istemezler herhalde dedi. Biz bu duygusal çöküntüyü her yaz yaşarız, Akyaka'dan uzaktayken, tüm kış oranın hayali ile yaşar, gidince de hayal kırıklığı yaşarız. Tamam, doğa çok güzel falan filan ama, denizi keyifli değil, eğlence yok denecek kadar az, alternatif yok. Gene telefonda, babam burayı satıp Gündoğan, Türkbükü ve Alaçatı'dan filan ev alsa diye hayal kurduk ayaküstü. Biz bunu hep yaparız,hatta geçen yaz, babamında aklına sokup, Datça Aktur'da, Bodrum Gündoğan'da ve Çeşme'de bir iki araştırma yaptık ama, sonra bizim ev kadar geniş ve rahat olduğuna ev bunun gibisini bulamayacağımıza karar verip oyursduk popomuzun üzerine.Tabiki süper evler var ama onlarında fiyatları çok uçuk.Aslında, bizim evde gayet konforlu ve geniş. En aslından, biz, Çitoslar ve annemler hepberaber kalıyoruz ve biraz çaba sarfedersek birbirimizi görmeden bile yaşayabiliriz evde.yani bizi ancak, Akyaka paklar. Biz geçen yaz, Elma şekeri, Çitos ve ben tekne turuna gitmeye dadanmıştık.Aslında, babam acayip kızıyordu, neden ben götürmüyorum sizi diye?Babamla gidersek, çok erken gidip, kocaman dalgalar çıkmadan dönmemiz gerekiyordu, çünkü, babamın tekne dalgalarda korkunç oluyor, birde ihtiyar delikanlı süratli gitmeyi seviyor, telef oluyorduk yani, babamla kısa mesafelere gitmeyi tercih ettik hep, Çınar'a, ya da sabah erken saatlerde olursa, Kleopatra Adasına gidip daha doğrusu adaya ''ceee'' yapıp dönüyorduk.Ama, Azmak'ta gezmek, Azmak kenarındaki balıkçılarda yemek yiyen insanları Vali gibi selamlamak çok zevki oluyordu.Tekne turuna dönersem eğer, yıllardır tanıdığımız Dağlar'ın teknesini tercih ediyorduk hep,çünkü, o yabancıları taşıyordu, Rus, Moldova, Ukrayna, Belarus allah ne verdiyse,güzel güzel kızlar ve biz.Hem daha zevkli oluyordu, hem de şamata gürültü daha az oluyordu, rahat ediyorduk.Gerçi bu keyifli günlük mavi tur biraz pahalıya patlıyordu, çünkü, gavurların ödediğinden daha fazla ödüyorduk galiba, ama en azından tekne daha demir almadan göbek havası çalmaya başlamıyordu Dağlar'ın teknesinde.Bir de sürekli dans eden bir genç vardı teknede,adı Bora, Elma şekeri'de bayılıyordu ona,çocuk çok estetik dans ediyordu, yabancıca şarkılarla tabiki...Bir çeşit animasyon yani.Çirkin Ördek Yavrusu'da Pınar'la kalıyordu evde, o açıdan da rahat oluyorduk, yani keyfimiz süperdi geçen sene. Bu yaz Pınar yok, o yüzden Çirkin Ördek Yavrusu bizim başımıza kalıyor, gerçi artık 2 yaşını bitirdi, herhalde daha rahat olur.Bu yaz Bora'da olmayacak galiba, geçen yaz son sefer gittiğimizde seneye görüşürüzdeyince, ben seneye askerimdemişti yanlış hatırlamıyorsam.
Neyse, tatil havasına girip, konuyu saptırdım gene,sabah karboksiden sonra, doktora gittim, ayak tırnaklarımda geçen yaz mantar oluşmuştu, tam 6 ay boyunca, hap ve tırnak cilası kullandım ve düzelmişti sonunda, son 3 aydır da ilaç kullanmıyordum, birkaç gündür bir tanesinde gene garip birşeyler olduğunu fark ettim,bu sabah kontrole gittim, maalesef bir tanesinde tekrar oluşmuş, görüntüde bozukluk yok ama ,önlem almazsam artabilir. Doktor, bu sefer hap kullanmayalım, uzun süre hap kullandın bu sefer dışardan tedavi etmeye çalışalım dedi, yazdı gene bişeyler, bu seferki tırnak cilası başka bir çeşit, bir de krem var ilave olarak. Sabah akşam kullanılacak ve bitince kontrole gideceğim, Kaya demişti zaten, tedavisi olan ama biraz uğraştıran bir rahatsızlıktır diye. Ama, pis bir hastalıktır dememişti...Napalım başa gelen çekilir.Doktordan çıkınca efkar bastı, gene mi başlıyor ,onu sür bunu sür trafiği diye, birden kendimi pasta, börek,çörek hayal ederken yakaladım. Karboksiterapiden çıkıp, doktora yürüdüğüm hat üzerinde de birbirinden leziz, baştan çıkarıcı pastane, cafe, fırın ne arasan var, vitrinlerine bakmamaya, ''AAALLLLEEEVVVV, AAAAALLLLLLLLEEEEEEVVVVV'' çığlıklarını duymamaya çalışarak yürüdüm yol boyunca,ama beni öyle ısrarla çağırıyorlardı ki, dayamanayıp daldım bir tanesine, (mayalı ,mayasız, şekerli, şekersiz, kremalı,kremasız her türlü hamur işine bayılırım) allahtan içerisi kalabalıktı, sıram gelene kadar yutkun allah yutkun,fena oldum, ama, satıcı hanım, hoşgeldiniz dediğinde kendime gelip, bol kepekli,tuzsuz diyet ekmek alıp çıktım.(Ne garip bir tip demiştir herhalde, ekmek alana kadarki halimi gördüyse eğer)Karboksiterapiye gitmiyor olsaydım ben görürdüm seni Şİşko papates, aldıklarımın yarısını yolda tüketir, geri kalan yarısını da evde nefes almadan bitirirdim, evel allah.Hep böyle olmuştur çünkü, yemeye başlarsam kimse durduramaz, doyma hissimi kaybederim çoğu zaman, gözüm hiçbirşey görmez, ne var ne yok saldırırım.(Yuh A.. demek geldi içimden.)Dibini bulmadan rahat edemem, dolapta bekleyen tüm atıştırmalıklar beni çağırır avaz avaz.Artık yolunu buldum, dolapta yeşillik, sebze ve meyveden başka hiçbirşey yok, ölüyorum desen yiyecek birşey yok yani. Allahtan Hakan 'da bana benziyor, atıştırmalık alsa bile, anınmda görüntüdurumu var ondada. Onun benden farkı, benim yediklerimi yiyip, ayrıca atıştırmalık da yese, yemeği az yediği için dengeleyebiliyor, hatta kilo bile veriyor.Nerde bende o şans.
Bu etabıda başarıyla geçtikten sonra, yürümeye devam ediyorum tabi, ara sokaklara dalıyorum, bir güzellik salonu görüyorum, kuaför ve ağda salonu gibi duruyordu dışarıdan bakınca, pembiş pembiş bir yer. Bir tabela asmışlar, beni durum olmaktan ileri götüremedi maalesef. Masrafa acımayıp Pembe italik harflerde ''KARBONDİYOTERAPİ'' yazan bir tabela yaptırmışlar,görmeyen göz bile görecek o cinsten, dükkanın camlarında da yine pembe pembe yazılar aşmışlar , karbondiyoterapi ile ilgili....
Bu kadarla kalsa iyi, dolmuşa geldim eve gidiyorum ve hala aklımda yiyemediğim pastalar var, biryandan da dolmuşun canımdan yola bakıyorum, kocaman bir eczanenin camına ,canım dörtte birini kaplayacak şekilde gene kocaman harflerle yazmışlar, nemi yazmışlar, hemen söylüyorum, ''SEDA SAYAN'IN MEŞHUR ZAYIFLAMA BANTI GELDİ''. Zayıflamayla ilgili her bi ürünü bilirim,haa, üstüne atlamam ,en azından son 5-6 yıldır atlamıyorum,eskiden her türlüsünü kullanırdım, selülit hapı, zayıflama korsesi, muhtelif içecekler ne var ne yoksa, ama artık öğrendim, bunlar sadece para tuzağı, uzun vadeli çözümler değil. Şuan yaptırdığımda kesin çözüm değil, onu da öğrendim, az ye, sık ye, yürü, yüz, koş bişeyler yap ve bunu yaşam biçimi haline getir, başka türlüsü boş.Bu ''meşhur zayıflama bantı''ndan haberim yoktu gerçekten. Çok sıcak olmasaydı, inip dolmuştan soracaktım bu nasıl bişeydir diye, yarın sorarım artık.O tarafa yürürüm, iki işi bir arada halletmiş olurum. Eve gelince, evde meyve kalmadığı aklıma geldi, markete gittim, meyveler pek içime sinmedi, daha doğrusu kiraz almaktı niyetim, bulamadım istediğim gibisini, marketin fırın bölümüne hiç bakmadım, yutkunmamak için, gidip bir tane kutu light kola alıp tatlı krizini en acısız şekilde hallettim, mutluyum, gururluyum.Nerdeyse, 3 aydır hiç kola içmemiştim, acayip iyi geldi.uzun zamandır, su, soda dışında hiçbirşey içmiyorum, çayla zaten hiç aram yoktur çocukluğumdan beri,havalar sıcak olunca kahve de içesin gelmez,dolaptan çıkmış hiç birşeyi yiyip içemem,(bunu da sıkıştırıverdim yeri gelmişken) bazen kahvaltı da yeşil çay içiyorum o kadar.Haaa, bi de ayran içiyorum...
Geçen perşembe ,kendi çapımda Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi krizi yaşadım, tam bir komedi filmi tadındaydım, tabi buna krizi atlattıktan sonra karar verdim.Bu da yarına...

Saturday, July 01, 2006

hedefe ulaşıyorum, az kaldı...

Bu sabah tartı 73,8'i gösterdi. Perşembe, Cuma şok yapmıştım,faydası oldu demekki. Yaz sonuna kadar 68'i görürsem başardım demektir. Ama, asıl 68 den sonra onu koruyabilmem önemli. Öyle ya da böyle zayıfladım işte.Her şişmanlama sonunda, kilo verme zorlaşsa ve bu süreç uzasa da, bir şekilde gidiyor kilolar.Önemli olan onu koruyabilmek.Bu güne kadar koruma konusunda başarılı olamadım. Ama bu sefer şeytanın bacağını kıracağım ve başaracağım. Bundan dolayıdır ki,burda yazmaya devam edeceğim. Eğer gidersem, demek ki başaramadım ve kaçtım demektir.
Başarısızlığı kendime yediremem genelde ve herşeyin üstesinden gelmeye çalışırım kendi çapımda ,ama, zayıf kalma konusunda çok başarısızım.Bundan sonra,ne zayıflamaya para vereceğim,ne de şişmanlayacağım. Söz........
Eğer beni okuyanlar varsa, hayatında tartıya çıkmaktan başka birşey yok diyecekler. Evet, bu aralar tüm konsantrasyonum zayıflama üstüne.