alev'in dünyası

Thursday, August 31, 2006

haftasonu bekleyişi...

bugün pek bi yorgun kalktım.Haftasonu gelmeden dinlenemeyeceğiz biz... Haftasonu yani pazar bir gelse evden çıkmadan akşama kadar keyifyapacağım evde. Yoooo, sakın yanlış anlaşılmasın, tabiki işe gitmekten bu kadar çabuk sıkılmadım, neredeyse bir aydır sürekli gece yarılarına kadar çalıştığımızdan artık çok yorulduk, vücudun da dinlenmeye ihtiyacı var o bakımdan yani. Geçen cumartesi akşamı dinlenecekken, Ersel'lere gittik ve gece 2,30 civarı eve gelebildik, ertesi günde (pazar) evde depo oluşturma ve düzenleme çalışmaları devam etti, o yüzdendir ki pek bi yorgunuz...(Mağazada depo yetmedi, o yüzden evin bir odasını iptal edip depoya dönüştürdük, sattığımız ürünlerin birer serisi de evde duruyor yani.Bizim bir an evvel mağazaya yakın biryerlere taşınmamız farz oldu ama kışı bir geçirelim sonrası Allah kerim. Şimdi bide taşınma masrafı çıkmasın, ha, ev satılırsa zaten taşınmamız gerekir ama, no'lur şimdi kimse satın almasın evi, bir de taşınma çıkarsa herhalde sürünürüz artık...

Artık alışıyorum galiba servis vermeye, tüm ürünlere ve modellere de alıştım artık, mağaza kontrolüm altına girdi nihayet.Ama, tabiki, satış konusunda eksikliklerim var, doğru yönlendirmeler yapamıyorum zaman zaman, o da oluşur zamanla, mesela bugün doğumuna 3 hafta kalmış olan müşteriye gecelik ve emzirme atleti önermedim, unuttum çünkü,gerçi o abiye arıyordu, o arada bak buda var demelimiydim o da ayrı konu ama,muhtemelen yarın gelip, abiye kıyafet bakacak, o zaman önermeliyim mutlaka...

Zamanla alışacağım inşallah...

işleri yoluna koyabilsem

merhaba,
bu aralar dünya ile ilişkimi kesmiş durumdayım sanki. Saat 7,30 da uyan, hazırlan, işekoş, 9,30 da mağazayı aç, akşama kadar müşteri belki, gelen müşterilere servis ver, akşam 9,30 gibi eve dönüş, hafif bie yemek o da genelde kahvaltı türü şeyler. ÇÜnkü, evde ne yemek pişirecek malzeme kaldı ne de o malzemeleri pişirecek kişi, vakit yokki, geliyoruz eve, yemek yiyor, belki yarım saat kadar oturup günün değerlendirmesini yapıyor ve uyuyakalıyoruz. Hoş gün değerlendirmesi her an yapar vaziyetteyiz bu aralar ama olacak o kadar.

Allahtan cumartesi akşam annem gelecek, hem evi temizletecek, hem bize biraz destek olacak, yemek filan hazırlar en azından, açılışa kadar 1 hafta kalacak, açılıştan önce de babam gelip annemi götürecek, annemden sonra halimiz ne olur bilemiyorum artık. Açılışa Çitos'da gelecek inşallah. Ailecek geleceklerdi ancak, ayın 11'inde Elma Şekeri'nin okulu başlıyor, ve çirkin ördek yavrusu'da var, o yüzden zorlanacaklar, en kötüihtimalle Ayhan kızlarla kalacak, Çitos gelecek, ha son alternatif de şu, Çirkin Ördek Yavrusu'nu Nuran Teyze ile bırakıp belki 3 kişi gelecekler, sabah gelip akşam dönmek zor olur belki ama, bakacaklar artık. Ç.Ö.Y.da Nuran Teyze'yi tatil boyunca görmedi yadırgarmı o da belli değil aslında. NUran Hanım'ın da kızı evlenecek o yüzden işe ekimde başlayacak, işler karışık yani...

Ben artık hazırlanmalıyım, bol müşterili gün olur inşallah...

Monday, August 28, 2006

ev hanımlığı bitti...

sonunda açıldı mağazamız...
Cumartesi günü başladık satış yapmaya, ilk gün olmasına rağmen fena sayılmayacak kadar iyiydi. Bugün de mağazaya giren kişi çok oldu ama satış cumartesi gibi değildi. İyi olacak inşallah...

Bugün B.hanım yoktu, çünkü cumartesi akşam gönderdik İstanbul'a, yani bugün yalnızdım mağazada. Ama korktuğum gibi olmadı, çabuk alıştım, mutlaka acemiliğim olmuştur ama gelen müşterileri sıkmamaya çalıştım, vicdan azabı gibi tepelerinde dikilmedim, talep etmeleri halinde yardımcı oldum, becerebildim sanırım...Ürünleri de çabuk ezberledim, aradığımı kolayca bulur hale geldim, zorlanmadım yani. Ö.Hanım başlayana kadar ben de acemiliğmi iyice atmış olurum herhalde. Asılan bakarsan yalnız kalmam benim için faydalı da olacak, daha hızlı öğreneceğim.

Ürünlerimiz beğeniliyor,vitrinimiz çok dikkat çekici oldu, koyduğumuz digital baskı resim de çok gösterişli oldu, herkes bakıyor ve yorumlar yapıyorlar, geçerlerken duyuyorum...

Hayırlı olur inşallah...

Wednesday, August 23, 2006

başlık maşlık yok...

Selam günlük,
bu aralar seninle hiç ilgilenemiyorum aslında... Sabah erkenden kalk,paldır küldür hazırlan, mağazaya git, ona koş, buna koş öğle bir koşturma içindeyiz ki kocamla beraber inanılmaz bir durum,ben yemek yemeye bile fırsat bulamıyorum. Evde düzen müzen kalmadı zaten, her taraf pislik içinde, çöp öğütme makinası arızalandı, onu yaptıracak zaman yok. bu durumdayız yani, çöp öğütme makinan mı kusur kaldı diyebilirsin ama, gerçekten kusur kaldı, çünkü mutfak lavabosu kullanılamaz hale geldiği için evet kusur kaldı...Ama olsun, mağaza bir aksilik çıkmaz ise,(Allahım lütfen çıkmasın) cuma günü satışa başlayabilecek, hayırlı olur inşallah.çılış kokteylimiz 9,eylül'de....

Diğer cephelere gelirsem, Çitos'lar dün gece yolculuğu yaparak sağ salim evlerine ulaştılar bu sabah. Biz yaz daha bitiyor....ve hatta tatil anlamında bitti... finito yani... Sabah Ankara'ya 10 km kala ciddi bir kaza atlatmışlar, allah korumuş ufak tefek çizik vs. ile atlatmışlar, tabiki bu durumdan annemlerin haberi yok, Elma Şekeri'nin gözü iyileşmeye başlamış, dün son kez kafasını ıslatmadan havuza girmiş bebeğim, kapanış yapmış yani.

Annemle babam da bu sabah İzmir'e geldiler, 1-2 saat mağazada kaldılar, babam çok merak ediyordu, inşaat işlerini sever ya o yüzden... Öğleden sonra teyzeme geçtiler, biz de akşam gidecektik ve orada görüşecektik ama, program değişti, akşam döndüler Akyaka'ya. Nedeni ise, teyzemde dayım var, Bodrum'dan geldi oda, ama midesi bozulmuş galiba, hastaydı, akşama doğru daha kötü olmuş, hastaneye gitmişler Ege sağlık'a,acilde serum filan bağlamışlar, teyzem başında kalmış, annemlerde nasıl olsa gideceğiz diye erken gitmeye karar vermişler...Aslında dayıma uğramak lazımdı ama,işler o kadar yoğunki,gidemedik...

İstanbul mağazadan bize destek için B. hanım geldi, bizim elemanımız Ö.Hanım'da geldi, akşam yarın yapacaklarımız için görüştük, ürünler de yarın sabah gelince inşallah, mağaza son şeklini alacak...

O kadar işle uğraştık, ustalarla uğraştık, hepsi iyi insanlardı ve bizi hiç üzmediler çok teşekkür ederim onlara, ancak, bizi kazıklayan aynacıya da sevgilerimi gönderiyorum burdan... İnşallah o getirdiği ne idüğü belirsiz aynayı yarın gelip değiştirecek, pek umudum yok çünkü, parasını aldı işi bitti bizimle, artık uğraş dur, maalesef bu işler böyle... Nasıl olsa parasını aldı köprüyü geçti ya kim takar bizi, uyanık olsaydın kazığımı yemeseydin kardeşim diyordur herhalde...Biz de boş bulunmuşuz ki, ayna monte edilirken takip etmemişiz. Oluyor işte böyle sıkıntılar, yapacak bir şey yok...

Bugünlük benden bu kadar, yarın da yapacak çok iş var, yazmaya çalışacağım...Ha, bu arada 73 kiloyum, nasıl oluyor anlamıyorum,bu kadar koşturmaya ve yorgunluğa rağmen hala kilo veremiyorum, bu kadarda olmaz ki... Sindirim sorumun da devam ediyor, bu aralar yemek düzenimiz iyice bozulduğundan tuvalete uğramaz oldum, h,ç de su içmiyorum bu arada...yazının gündemi şaçma sapan yönlere kaydı,en iyisi ben uyuyayım arık.Bana müsade...

Sunday, August 20, 2006

sıcak daha sıcak olacak...

İyi ,güzel anladık, sıcak olacak da, bu sıcakların sonu gelmeyecek mi? Dayanamıyorum artık, sokak ayrı sıcak, ev daha ayrı bir sıcak. Mümkünse, bu aralar hayatımı duşta geçirmek istiyorum, su bile ç.ş gibi akıyor, imdat yani, biri bana yardım etsin.....

Friday, August 18, 2006

yoğun ve yorgun...

bugün bitti, ama ben de bittim. daha yeni eve gelebildik. nerdeyse 3öğün dışarda yer vaziyetteyiz, biri buna bir son demeli...

Bugün Çitos'la konuştuk, açılış tarihinin ona da uygun bir tarih olması çok iyi oldu, Ankara'dan gelmeleri sorun olmayacak o tarihte, çünkü, gelmeyi çok arzu ediyor. Tatillerinin bitmesine çok az kaldı ya, sözde hep denizde vakit geçireceklerdi, ama, aksilikler yakalarını bırakmamış gene, Elma Şekeri'nin gözü iltihaplanmış, hatta tek gözü tamamen kapanır vaziyetteymiş, antibiyotik alıyormuş, göz kapağında bir kızarıklık farketmiştik nerdeyse bir ay önce, meğer ondan kaynaklanıyormuş, bu durum gözün mikrop almasını kolaylaştırıyormuş, hatta doktor madem gördünüz neden ihmal ettiniz diye fırçayı da basmış anlaşılan...Elma Şekeri'nin de hep başına gelir böyle şeyler. Hersene bir tarafına bişerler olur, tek gözle bakmaya, görmeye çalışmak da ne zordur, ama, bebeğim hiç sorun etmez böyle şöyleri, gayretli bir çocuktur o,allah beterinden korusun.Ama, iyileşmeye başlamış artık, bu sevindirici... Acemi Cadı'yi izliyordu denim konuştuğumuzda, TV seyrediyorsa, mesele yok demekki...

artık enimim....

artık eminim, bendeki eksik parçalarda birleşti, tahmin ediyorum ki, İstanbul tarafı da aynı şeyleri hissetti, havada bekleyen parça yerine yerşleşti...

Herşey çok güzel olacak, hissediyorum...

Wednesday, August 16, 2006

Biraz kilo aldım süratle vermem lazım...

Biraz diyorum ama ne kadar bilmiyorum... Aslında çok yemiyorum ama, uzun zamandır beslendiğim şeklin çok dışında şeyler tüketmek zorunda kaldım yaklaşık 1 aydır o yüzden düzen bozuldu, görüntümde bir değişiklik yok ama, göbeğim çıktı biraz (bu değişiklik değil de ne sanki, ama şişko gözükmüyorum demek istemiştim). Neyse, en kısa sürede toparlarım inşallah...

Yarın sabah İstanbul'a gidiyoruz, mağaza ile ilgili, turistik amaçlı değil yani.Yarın zor bir gün olacak, günü birlik gidince insan sersem gibi oluyor, sabah çok erken kalk, yollara düş,geceyarısından sonra eve gel, ama napalım bu aralar böyle artık.CUma sabahı burda olmamız lazım, tadilat devam ediyor çünkü...

Dün akşam annemle konuştum, Giray Abimin (kuzenim) küçük kızının nişanı olacakmış yarın akşam, aslında günü birlik de olsa babanla İzmir'e gelmeyi düşünmüştük ,baban mağazayı merak ediyor dedi, (babam inşaat işlerine bayılır da... Bilirim, yapılan inşaatlara gider saatlerce seğreder ustaları, hayatları boyunca da annemle birlikte bıkmadan usanmadan tadilat yaptılar, sevmeseler yapılmaz, biz 10 gündür mağazanın tadilatı ile uğraşıyoruz bana fenalık geldi artık,ustaları ayarla, zaman zaman kaprislerine tahammül et, git malzeme seç, bana göre işler değil anlayacağın, ben böyle meşakkatli işleri sevmem biraz keyif insanıyımdır, herşey olsun bitsin ben hazıra konayım, böyle alışmışım huy işte) Ama nişan girince işin içine iptal oldu gelmeyecekler, zaten biz de İstanbul'da olacağız. Nişanda Arzu'yu babamdan isteyeceklermiş.Büyükdayı ve ailenin en büyüğü olduğundan sanırım,babam da sever böyle şeyleri, kız istemeler babamdan sorulur, nikah şahitlikleri pek çok zaman babamın görevi olur.
Eğer isterse annem Elma Şekeri'ni de götürecek nişana. Hayatında bir daha nerde görecek böyle bir toplantıyı, onların zamanına artık kız isteme filan da kalmaz zaten. ben küçükken hatırlıyorum, birkaç tane bu tür (kız istemeli) nişana gitmiştim ve hala hafızamdadır...

Cuma ya da cumartesi günü Ayhan gelecekmiş Akyaka'ya. Birkaç gün daha kalıp dönecekler Ankara'ya.Onlar da tatilin sonuna geldiler, Elma şekeri'nin okul hazırlıkları yapılacak artık. Hazırlık dediğim de, forma alınacak, kitapları alınacak filan falan herhalde. Çitos'da öğretmen olduğu için onun görev de erken başlıyor çocuklara nazaran. Onlarda yoğun koşuşturmanın içine giriyorlar artık. Haaa, daha Elma şekeri'nin odası alınacak, oohooooo çok iş var çok. Hem Ankara hem İzmir hem de Akyaka (annemler de mutlaka bir trafik yaratırlar kendilerine Ankara'ya dönene kadar) cephesinde trafik yoğun buralar...

Monday, August 14, 2006

bugün kocamın dogumgünü...


iyiki doğdun Hakan, İyiki doğdun Hakan, iyiki doğdun iyiki doğdun mutlu yıllar sana...

İyilikle, sağlıkla, mutlulukla...

öylesine geçiyor işte...

Yazlıktan döndüğümden beri hayatımızı eski düzene sokamadım bir türlü. Mağaza hazırlıkları tüm hızla devam ederken, benim 2 yıldır miskinlik ve tembellik üzerine kurulmuş olan vucüt ritmim zaten tepetaklak oldu, oradan oraya koşuşturmaktan bedenen, daha da önemlisi nasıl olacak, kıvırabilecekmiyim, pişman olurmuyum vs.vs. düşünmekten de ruhen yoruldum, tüm bunlar birleşince ben de garip bir ruh halindeyim. Konuşasım yok, gidesim yok, gelesim yok, yok da yok yani, mümkün olsada bir uyusam ve işler hallolana kadar uyanmasam. Elma şekeri ile Çitos'dagittizaten, 2 gün oldu ama ben hala alışamadım gittiklerine, evde hala izleri varken de kendime gelemem zaten. Çocukluğumdan beri ayrılıkları kolay atlatamam ben,ayrılık anlarında salya sümük ağlarım.Bu kadar düzensizlik içinde, yemek düzenide olmuyor tabi, çalışma hayatından 2 senedir uzaktayım, ev ile işi birlikte yürütmeyi beceremiyorum şimdilik, ha tabiki alışacağım ve düzenimi tekrar kuracağım ama bu aralar bir tuhafım anlayacağın.Yemek düzeni olmayınca, ya dışarıdan yiyoruz, ya da aburcubur ile karın doyuruyoruz, evde ne bulursak onu yiyoruz yani, bu nedenledir ki, karı koca biraz kilo aldık, 1-2 kilo kadar... O kadar koşuşturmaya bile kilo alabilen bir bünyeye sahibim ya, şaşıyorum kendime, insanlar yoğun olunca, zayıflarlar, süzülürler, iştahsız olurlar, bu iyi meziyetlerin hiçbiri benim bünyede barınamıyor maalesef. Her bir koşulda şişmanlarım ben. Üzülürüm yerim, sevinirim yerim, ne biçim metobalizmam var kardeşim, bu kadar mı dirençli olur incelmemek için. İmreniyorum,kıskanıyorum, ve hatta gıcık oluyorum metabolizmaları makul mantıklı çalışan insanlara...

İşte günler böyle geçiyor, sıcaklarla da aram hiç iyi değil. Bitse de kurtulsam, zaten yazı hiç sevmem, mümkün olsada 12 ay kış yaşasak... Benim gibi düşünen çok az insan var belki ama, ben kış aylarında daha zinde, daha mutlu, daha huzurlu oluyorum, bu nedendenmidir bilinmez kışlık kıyafetlerim bile daha güzeldir benim...

Evde geçirdiğim son haftalar ve günler de bitmek üzere, muhtemelen bir aksilik olmaz ise, 15 güne kalmaz çalışma hayatım başlıyor, artık başlasın da zaten, evde otur otur nereye kadar vakit de geçmiyor, para da kazanmak lazım, ve hatta Nemrut görmek bile lazım...

Friday, August 11, 2006

Elma şekeri gitti...

Evet, bu sabah gittiler annesiyle beraber. Sayılı gün çabuk geçiyor işte, bir geldiler bir gittiler, bakalım inşallah yarı yıl tatilinde gelirler yeniden.2,5 gün kaldılar aslında, ama olsun Elma Şekeri'm rahat etti azıcık, Çirkin ördek yavrusu yüzünden sabır küpü oldu zaten yavrucuk, azıcık rahat ettiler annesiyle beraber, gerçi son gün Ç.Ö.Y. sayıkladılar ana kız ama olsun.

Dün sabah erkenden yollara döküldük, önce dükkana uğradık, almamız gereken bir kargo vardı, ama gelmemiş o yüzden boşu boşuna gitmiş olduk, ordan Elma şekeri'nin büyük teyzesine geçtik, akşama kadar ordaydık, teyzemizin cuma günü(bugün) günü vardı, onun ikram hazırlıklarına yardım ettik, daha doğrusu pastalarını pişirdik Çitos'la beraber, teyzemizim torunu Elif ve bakıcısı da geldi, onları da görmüş oldu bizimkiler. Akşama doğru Hakan gelip aldı bizi, Tevfik Abi'nin mapğazaya uğradık, ordan da Fuar'ın içinde Lunapark'a gittik. Elma şekeri çok istiyordu Lunaparka gitmek, gittik, değişik bir akşam geçirdik.Elma şekeri pek hoşlanmadı lunapark'daki oyuncaklar pek açmadı onu. İlk önce atlıkarıncaya bindi, cinderella'nın kabak arabasına, ama, indiğinde çok sıkıcıydı dedi. Sonra, dönme dolaba bindik, o biraz hoşuna gitti,değişik geldi ona, biz geçtiğimiz şubatta Tokyo'ya gittiğimizde Odaiba'da bir dönme dolaba binmiştik, onunla kıyasladım, burdaki tamamen fiyaskoydu, ama olsun , değişikti. Dönme dolaptan sonra, perili ev vardı ona bindik, ben korkudan ölecektim nerdeyse, Elma Şekeri mahvoldu, indikten sonra 5-10 dakika dudakları titredi prensesimin. Şoku atlatsın diye annesi onu sihirli aynalara götürdü ama, gittiler ve döndüler, pek beğenmedi galiba. Sonra kapanışı Elma Kurduyla yaptı, o da sanki basit gibi duruyordu ama o da bayağı sarstı Elma şekeri'ni.Biraz büyüyünce daha çok hoşuna gider herhalde...Önümüzdeki yaz tekrar gideriz, belki o zaman daha çok zevk alır...Bize de değişiklik oldu, Elma şekeri istemese acaba lunaparka gitmek aklımıza gelirnmiydi, hiç sanmam, keşke herkes gitse ve oranın havası biraz değişse ne güzel olur.

Bu sabah gittiler ya, Akyaka'ya vardıklarında konuştuk, Ç.Ö.Y. gayet iyiymiş, anane ve dedesini hiç sıkmamaış, ve hatta Çitos'a da hiç kapris yapmamış. Çİtos çok endişeliydi, beni bırakıp gittin diye kapris yapar zannetmişti, hiç kapris mapris yapmamış,diye de bozulmadı değil aslında.

Artık onların da tatili bitiyor, 10 gün sonra dönecekler evlerine, Ankara'ya... Normalde Ağustos sonuna kalırlardı ama, bu yıl erken dönecekler, Elma şekeri 1. sınıfa başlıyor artık, hazırlıklar var, ama belli olmaz, belki ertelerler. Erkenden dönüp ne yapacaklar sıcakta?Kızlar tüm kış karlar altında yaşıyorlar zaten, denize, havuza doysunlar iyice. Gidince pişman olurlar niye erkenden döndük diye...

Bu gün Çitos ve Elma Şekeri'ni gönderdikten sonra, havalimanına geçtik biz, Hakan'ın kuzeni gelecekti Maraş'tan, daha doğrusu Adana'dan İzmir'e gelip, burdan karayoluyla Bodrum'a geçtiler,onları karşılamak için enişte ve Hakan'ın babası geldiler Bodrum'dan. Havalimanında buluştuk, bahaneyle görüştük, kuzen ve çocuklarının uçağı gelince onları da Bodrum'a uğurladık, bu gün geliş gidiş trafiği yoğundu anlayacağın.

Sonra dükkana döndük. Ufak tefek işler kaldı artık, ama bunlar daha çok oyalıyor insanı, ama çoğu gitti azı kaldı , 10 güne kalmaz herşey bitecek hayırlısıyla...

Wednesday, August 09, 2006

beni duyan var mı?

arkadaşlar lütfen araba kullanırken sakin olun, lütfen azıcık ayağınızı gazdan çekiverin bi zahmet. Ben evvelden çok denedim, tabakhaneye de yetişsen, laylaylom da gitsen değişen çok bir şey yok, 5 dakika bilemedin 10 dakika. En sevdiğim şeylerden biri olan araba kullanmak artık zevk olmaktan çıktı, benim için işgence halini aldı. Zaten çok mecbur kalmadıkça, direksiyona asla geçmiyorum, araba kullanmaya çalışacağıma yürüyorum, yemin ediyorum daha kolay...

Veee, lütfen şiddetle rica ediyorum, arabalarınızda klakson olduğunu unutmaya çalışın, her bi b.ka öttürmeyin şu lanet olası aleti.Saklam samanı, gelir zamanı demilş atalarımız, bibildikleri varmış da söylemişler...Ya, çok samimi söylüyorum, beni trafikteki gürültü hem sağır, hem de kör yapıyor, duyamıyorum, göremiyorum, elim ayağım birbirine dolanıyor, avazı çıktığı kadar bağıran tüm klaksonları üzerime alınıyorum,hepsi bana çalıyor zannediyorum,şaşkın ördek misali kalıveriyorum arabanın içinde...

Veee, aklıma gelmişken, ey güzel ülkemin güzel insanları, sarı ışık yanınca hep bir ağızdan bağırtmayın klaksonları, senin gördüğünü ben de görüyorum, ve hatta inanmayacaksın belki ama, kırmızı yanınca ben de yol almak istiyorum, sarı ışıkta kalıcı değilim yani...

Bugün, hava çok sıcak olduğundan, ve bisürü yere gideceğimizden ve Elma şekeri bunalmasın diye arabayla döküldük yollara, tamam rahat ettik ama, yok yok gerek yok, sokaktaki tüm sarı arabalar bizim, efendi gibi bin götürsün seni istediğin yere...

Yarında teyzemize gideceğiz ama,arabayla değil tabiki, ne güzel vapur var bu memlekette, püfür püfür...

Havalar serinleyene kadar ben araba maraba kullanmam artık, kullanana da mani olmam, ama götüren olursa, baş köşede de yerimi alırım benden söylemesi...

Tuesday, August 08, 2006

prensesim geldi...

Bu gün (artık dün olmak üzere gerçi ama ben bugün diyeyim) Elma Şekeri'm ve Çitos geldi. Çirkin Ördek Yavrusu anane ve dedesiyle kaldı yazlıkta, ne yalan söyleyeyim Elma Şekeri ve ben pek bi rahat ettik. Çitos'da rahat etti, ''anne, cucak '' diye mızıldanan yoktu etrafında, ama ana yüreği işte kızımı özledim, keşke onu da getirseydim, ev de serinmiş buralarda dolanırdı'' diye iç geçirdi, ama dedim ya E.Ş. ve ben ve hatta Hakan aynı fikirde değiliz. En azından bugün Zekids'den aldığımız süper oyunu oynadık, acayip de keyif aldık, Ç.Ö.Y.'su bize rahat vermezdi...
(Eğer bu sayfa hala yayında olurda, Ç.Ö.Y. bunu okursa herhalde bana çok kızar, ama,affet Ç.Ö.Y. sen küçükten çok yaramazdın...)

Benim sayfamı hala kimse takip etmiyor ama, ben genede keyifle yazıyorum, sadece ara sıra Ayhan okuyor, hatta Çitos'a benden hiç bahsetmiyor diyormuş. Olur mu Enişte'cim, sen de varsınm benim sayfamda. Kambersiz düğün olur mu?

Monday, August 07, 2006

nerde kaldı ticari ahlak...


inanamıyorum yaşadıklarımıza...
Kendi halinde iş yapmak isteyen insanları kazıklamak, kandırmak adettenmidir artık,dürüst insanlar hep kazık mı yemek zorunda, eğer ticaret hayatı bunları gerektiriyorsa ben istemiyorum kardeşim, zararın neresinden dönersem kardır...

Nedir bu ya, dürüst iş yapan esnaf yok mudur bu memlekette.Tamam, anlaştık iş senindir diyebileceğimiz bir allahın kulu yok mu?(Çok da haksızlık etmeyeyim, gayet düzgün ustalar da var, ama sayıları o kadar azki.Hüseyin usta, Yaşar Usta,Mehmet Usta, var, başka da bilmiyorum.) İstemiyorum ya, bana fikir vermeyin, öğretmeye çalışmayın,yapamayacağın projeyi kötüleyip değiştirtmeye çalışmak yerine,göğsünü gere gere bu beni aşar abi deyiverin nolacak,bana sadece malınızı gösterin kardeşim ,sende olmayanı kötülemeyin, elindeki ultra adi çin malını bana ithal Alman, Fransız vs. diye kakalamaya çalışmayın,yemezler, gayet acemice yok etmeye çalıştığın ''made in China'' paşalar gibi duruyor sen farkında değilsin sadece... Aksini yaparsan Allah Baba çarpar bak benden söylemesi...

Sunday, August 06, 2006

misafirimiz gitti


evet, geldi ve gitti...
Dün sabah Hakan gene mağazaya gitti erkenden, ben de mimardan gelecek olan mobilya çizimlerini bekledim evde, bu arada beklerken vakit geçsin diye temizlik yapmaya başladım, kaptırmışım kendimi, öğlene kadar uğraştım, bu arada Züüü mesaj atmış sabahın dokuzunda ben yola çıktım, gelince ararım kuaförde buluşuruz diye. Ben temizliği bitirmek üzereyken Hakan aradı mail'ime bakarmısın gelmiş olması lazım çizimler dedi, o sırada fark ettim ki, Züüü mesaj atmış, Hakan'ın mail işini hallettim, Züüü'yü aradım ne zaman attın mesajı şimdi nerdesin diye, bu arada hava zaten cehennem gibi sıcak, trafiğim karışınca daha bir sıcak geli bana. Züüü yemekteymiş,beni bekliyor, Hakan beni bekliyor ustaya çizimlerigötürmemiz lazım ve pazarlık yapmamız lazım, anında kördüğüm oldum tabi, yani dedim bu kadar olur, teker teker gelsenize, bu arada toz alma işim yarım kaldı onu da halledim evden çıkmam lazım, fena karıştım yani. Dur dedim kendi kendime, sakin ol, no panik... Önce paldır küldür yarım kalan toz alma işini dostlar alışverişte görsün misali hallettim, duş işini de hallettikten sonra, gri eşofman, beyaz t-shirt ve beyaz ayakkabılardan oluşan formamı giyip önce kendimi attım kuaföre, Züü de gelmiş boya badana işi başlamış, hemen programı yaptık, işi biten Alsancak'a gidecek, orda buluşacağız, Züüü'nün malum düğünde giyeceği ciciyi alacağız... Bu arada, Züüü'nün üzerindeki kılık da benimkiyle aynı, sadece ayakkabı renklerimiz farklı, çok güldük halimize...Kızılay giydirmiş gibiydik resmen, ama olsun pek takdığımız söylenemezs bu durumu... Dost olduğumuzu anlasınlar diye böyle giyindik şeklindeki geyiğimizi döndürmeyi de ihmal etmedik tabiki de.
Neyse, Züüü'den ayrılıp kocama koştum Alsancak'a, attım kocayı arabaya ver elini Karabağlar, işimiz tahminimizden kısa sürdü, tekrar Alsancak'a döndüğümüzde Züüü daha gelememişti, bu arada saat akşamın altısı oldu,hava halen cehennem gibi sıcak, bu sıcakta mağaza dolaşmaktan hiç hazzetmeyen kocam bizimle beraber kuzu kuzu dolaştı, gıkını çıkarmadı,sebebi ise, mağazalarla ilgilendi, satılanlarla değil satılmayanlarla, parkelerin rengi, dış çephe, kabinler vs.vs. Bizimki ile karşılaştırmak için , biz de rahat rahat alışverişimizi yaptık...
İzmir'in trendy mağazası Mango, Zara, Home Store, Stefanel,Sisley, İpekyol,Park Pravo, Thop Shop ve daha bisürüsü dolaşıldı ama hiç bir şey bulunamadı, benim bugüne kadar merak edip içine bile girmediğim Ali Erez mağazasında süper bir elbise bulundu ve derhal alındı, Züüü'ye de acayip yakıştı, zaten 38 beden olunce insan her bişey yakışıyor, nazar değmesin k.çını kaşı...
Çok yerinde bir dekoltesi var, mavi ve mavinin tonlarında çizgili bir kumaş ipek gibi, uçuşan türden,pek güzel yani...Önümüzdeki cumartesi gecesi Martı Resort 'de fırtına gibi esecek bizim çıtır.yeni röfleli saçlara dağınık bir topuz, yeni elbisemiz, topuklu pabuçlar daha ne olsun...

Alışveriş bitti, bizim mağazaya gidildi, henüz yıkık dökük olduğundan ve hiç bir şeye benzemediğinden içeri bile girilmeden önünde saygı duruşunda bulunularak arabaya doğru ilerlendi ve ver elini Bostanlı. ne için, bir Züüü klasiği olan ve her İzmir seyahatinde yapılan şey hayata geçirildi ve Altın Kapı'da döner yenildi, ben daha az kalorili olsun diye başka bişey istedim ama döner yesem daha iyi olacaktı... Ben pek döner sevmem ama kırk yılda bir yediğinde de (en son 2-3 sene önce yemişimdir herhalde, Ankara'da HD vardır orda) Altınkapı'yı tercih ederim yediğim zaman, ama herhalde bir daha kolay kolay gitmem, servis çok özensizdi, maalesef bize hizmet veren garson pek bir kaba ve hoyrattı, hoşlanmadık ama lezzet iyiydi, bu sıcakta ağır yemekler çekilmiyor ama, Züüü için çiğ tavuk bile yenir gerekirse.
Sonra, eve geldik, bizim evde kullanılamasın diye yapılan kocaman bir teras var, orda oturduk, pek bi güzeldi, gece bir konuğumuz daha vardı, dört kişiydik, gece 3 ü geçiyordu uyuduğumuzda... Sabahta, aylardır peynir, salatalık,domatesten oluşan sade kahvaltılarımızdan sonra midemize bayram ettiren mükellef bir sofra hazırladık, iyi yedik, yedim pişmanın, ama sabah geri gelse, muhtemelen gene yerim...Kahvaltıdan sonra diğer arkadaşımız LCD TV almak istiyordu, gittik,aldık,iyigünlerde kullanır inşallah. Sonra, İkea'ya gittik, kalabalıktı, ama artık ben keyif almadım bu sefer, çünkü artık, tüm ürünleri ezberledim, yenilik bekliyorum.Züüü Ebru'nun siparişlerini halletti İkea'dan. Sonra da gitti, sadece arkasından baka kaldım... keşke o da burda yaşasaydı, çocukluğumuzdan beri arkadaşız, beraber büyüdük, pek çok konuda aynı kaderi paylaştık, aynı şeyleri beğendik,aynı şeylere güldük, aynı şeyleri tiye aldık, dostluğumuz boyunca hep uzun uzun ayrılıklarımız oldu, ben hep onu terkedip başka başka şehirlere gittim, ama her buluşmamızda hiç ayrılmamışız gibi, kaldığımız yerden devam ettik... Sa'ol arkadaşım herşey için...

Alev'in notu: Arkadaşımın hayatında güzel şeyler oluyor galiba, onun adına çok seviniyorum...

Saturday, August 05, 2006

yoğun ve yorgun

Bu hafta çok yoğun ve de yorgun geçti. zaten dışardaki hava fırını aratmayacak derecede sıcaktı. İşimiz de hep sokaklarda olunca, akşamları eve dayak yemiş gibi döndük karı koca. Bu kadar koşuşturmaya rağmen ortada da hiç bir şey yok. Hoş henüz kullanılacak malzemeleri seçiyoruz,asıl işin zor kısmı bu, malzemeler hazır olunca ustalar tıkır tıkır halledecekler diye düşünüyorum. Mimar da bir türlü çizimleri ginderemedi, o yüzden mobilyacı da raflar vs. için işe başlayamıyor, inşallah bugün çizimler gelir de mobilyacı ile de anlaşırız. Hakan ayın yirmisine kadar açarız diyor ama ben ümitli değilim. İnşallah onun dediği gibi olur.
Hakan gene sabahın köründe gitti, ben mimardan gelecek faksı bekliyorum, eğer bugün akşama kadar gelirse mobilyacıya gidip o işi de halledeceğiz.

Bugün Züüü gelecekti ama aramadı, gelmeyecek mi acaba? Genelde mesengerden konuştuk bu hafta son 2 gündür de hemen hemen hiç online olamadım koşuşturmaktan, araşamadık da, inşallah ters bir saatte aramaz, muhtemelen kuaföre gidince arar onun kuaförde bana yakın , en kötü ihtimalle kuaförde buluşuruz. Önümüzdeki hafta da Muğla'dan bir arkadaşı evlenecekmiş ,havalı da bir tören olacak anlaşılan, kıyafet olayına girmesi lazım, mevcutlardan giymek istemiyor ,kesin bugün burda yani.Bizim asortik hatun saçını boyatmak için buraya gelir, hoş eskiden ben de öyle yapardım, Marmaris'de çalışırken,saçımı boyatmaya Ankara'ya giderdim. Alışkanlık meselese, insanın kuaförü ve terzisi çok önemlidir derlerdi büyüklerim. Hoş terzi tarihe karıştı ama özellikle saçlardaki nazar boncukları yani aklar artınca, kuaför özellikle hanımların en vazgeçemediği şey oluyor haliylen.....

Ayhan (Çİtos''un kocası) pazar akşamı dönüyor Ankara'ya ... Ayhan pazar gideceğine göre, Çitos ve Elma Şekeri'de en geç salıya burda olur herhalde. Çirkin Ördek yavrusu ananeyle kalacak, o yüzden biz rahat olacağız burda.Zaten tadilat ile ilgili benim işim kalmıyor artık, en fazla pazartesi de granit ve parke işini de halledersek ustalarla boğuşma işi Hakan'a kalıyor. Benim gitmeme gerek kalmaz, ya da ara sıra uğramam yeter. Zaten biz de gün boyunca oralarda oluruz, sorun olmaz yani...

Ama bir kere daha anladım annemle babamın ne kadar bunaldığını inşaat işleriyle. Ne zormuş bunlar ya, annemler de hayatları boyunca, en azından yılda bir kere bu tür işlerle uğraştılar, hoş onlar bu işi keyifle yapıyorlar ,zevk alıyorlar ama, zor işlermiş bunlar.

Biraz da diyetten bahsedelim bakalım,hiç gönlüm yok ama, dün Nur'a uğradım, beni acayip incelmiş buldu, ama hala tartıya çıkamadım, sokaklarda olunca, yemek düzenim bozuldu, akşam geç saatlerde yiyoruz, dışarda da makul şeylerle (tost gibi, simit gibi) karnımı doyuruyorum ama, nalet olası bir bünyem olduğu için ne yesem göbek ve yağ olarak geri dönüyor maalesef. Ama, yarın sabah çıkacağımtartının tepesine ve yüzleşeceğim gerçeklerle. Bu arada, evdeki düzenimiz değişecek tamamen. Ben evde iken çok güzeldi düzenim, günde 3 ana, 3 de ara öğünüm vardı ve sebzemi, salatamı, meyvemi hep saatinde ve ev usulu yiyordum, gayet de sağlıklı idi, ama artık zor bir işe giriyorum düzenim de haliyle bozulacak ama ne yapalım artık ilk başlarda biraz düzen bozulur ama sonra oturturuz. Zaten en kısa zamanda da evi iş yerine yakın biryerlere taşıyacağız, zaten şimdi oturduğumuz ev satılınca taşınmak gerekecekti, belki biraz erken taşınırız artık, belki de ev bizden önce satılır belli mi olur.Kısmet işi bunlar.

Ama tüm bunlar hikaye, önemli olan işlerin iyi olması, çok ağır bir yükün altına girdik, hem maddi hem de manevi, inşallah hayırlı olur...

Thursday, August 03, 2006

Hayat insanın başına neler getiriyor...


Hayat gerçekten çok tuhaf, insanın başına neler gelebiliyor, hayat taşıması ağır bir yük aslında, an geliyor insanı zorluyor, an geliyor mutlulukların en büyüğnü yaşatıyor, bu kadar laf salatasını neden yaptım.Yaptım çünkü, bir kaç ay önce teyzeme gittiğim bir gün TV'de bir program izledim,çok etkilendim , ShowTV'de , insanları kavuşturma programı, bu tür programlar benim acayip moralimi bozar,belki de bu programlar dışarda neler var onlardan haberdar ediyor aslında,şükretmeyi hatırlatıyor ve öğretiyor belki ama, ben gene de izlememeyi tercih ediyorum. Neyse, o gün pembe gömlek giymiş, şişman bir adam çocuğunu kaçıranlara sesleniyordu, ağlamamak için kendini zor tutuyor ve sesi titriyordu, bu çocuk Çanakkale'den kutsal topraklardan kaçırıldı vs. dedikçe saçmalıyor diye bile düşünmüştüm o an, o ayrı konu , pembe giydim pembe sayfa bilmemne bişeyler de diyordu , adamın acısını paylaştım o an için, sonra insan unutup gidiyor,ama ara ara teyzeme sordum izliyormusun programı, kaçırılan çocuk bulundu mu diye...
Nihayet bulunmuş.,Neyi, nedeni, nasılı beni ilgilendirmez, kimseyi de ilgilendirmemeli, insanların aile hayatıdır, saygı duymak ve çok kurcalamamak lazım, ne yapacaklarına kendileri karar versinler,önemli olan küçük evine, ailesine kavuşmuş, babası ve annesi yavrusuna kavuşmuş, bunun ötesi yok...

Alev'in başka bir notu:Anne için de hapis cezası gündemdeymiş.Yazık ya, kadın her ne yaptıysa, ve her ne düşünerek yaptıysa, acaba başına bunların geleceğini tahmin etmişmiydi...
Bu olay da Gamze Özçelik vakasına dönüştü bile. Günlerce gazetelerin ilk sayfalarında yerini alacak, haber bültenlerini dolduracak,işin içinde sex ve uygunsuz davranış(tecavüz gibi, yasak aşk gibi) var ya, b.kunu çıkarırlar artık.Keşke medya daha fazla burnunu sokmasa, ve keşke aile aklını başına toplayıp, iyi ve/veya kötü şöhretin büyüsüne kapılıp dengesini bozmasa...Neyse, beğenmezsen okumazsın, izlemezsin Alevciğim...

biten tatilin ardından 2,

Haydi bakalım,bunlar da sıcağı sıcağına resimler.... Zaten blogda yapabildiğim tek atraksiyon da resim eklemek.Teknoloji özürlü olaraktan ben bunu bile yapabildiğime şaşıyorum aslında. Bankada çalışırken printerla bile boğuşurdum resmen, uğraşsam tabiki yaparım ama, tembellik varya işin ucunda, ondan bu haldeyim zaten...

Burası Ilıca Camping, bungalovların bir kısmı, bunlar küçük olanlar.
Burasıda muhteşem bahçesi, biz burda sabahları uzanıp keyif yaptık, akşam üzerleri kızlarla top oynadık, gece de Çitos'la beraber iğrençlik yapıp, kabak çekirdeği, diyet kola ikilisine takıldık, bir kere yaptık ama sıkı yaptık...
Bunlarda yelkenci gençler, bunlar galiba büyük olanlar...(Laser küçükler optimist büyükler galiba, ama emin değilim.)
Burası Türkiye'nin incisi diye bahsedilen Marmaris plajlarından biri, İçmeler plajı ki,biz burdaydık...Hemen arkamızda Coco Beach oluyordu, oradaki şezlonglara yayılıyorduk... Mayosunu değiştirirken biyerlerim gözükecek diye içi giden Elma Şekeri önce sedir adasında üstsüzleri gördü, ondan sonra da İçmelerdeki üstsüzleri görüp, kendini aşarak, havluya sarıp sarmaladığı bedenini sarıp sarmalamaktan vazgeçerek, etrafa nü görüntüler vermekten hiç rahatsız olmadı.
Alttaki resim de yine Ilıca Camping'den, plajdan bir görüntü,burda da sağda bayraksız taraftaki ilk şezlonglara yayılıyorduk, burdan eve geçmek daha kolaydı da... Kızların ihtiyaçları bitmiyordu çünkü...


Toplu halde olunca, çok güzel görünüyorlar, tekne turunda çok görmüştük bunlardan, insan heves ediyor yapası geliyor, becerebileceğimden emin olsam buradakine başlardım ama ben kabiliyet anlamında sıfır olduğumdan düşünmek istemiyorum. 20 saat tenis dersi aldım yıllar önce topu karşıya geçiremedim, hocada Alev Hanım siz daha fazla para harcamayın dedi. Olay bundan ibarettir yani...

Alttaki resim de ilk göz ağrımız Çınar. Yanındayken kıymetini hiç bilemediğim, uzaklaşınca özlediğim, başka denizlere girdiğimde hiç keyif alamadığım ve ''nerde bizim Çınar''ımız dediğim eşşiz yer... (Cumartesi-pazarları ayrı tutarak söylüyorum tabiki.Özellikle pazar günleri bu eşşiz su çamura dönüyor, ancak pazartesi sabahı kendine gelebiliyor.)

biten tatilin ardından 1,

Sevgili günlük,tatil bitti, vaktin nasıl geçtiğimi anlamadım ama,nasıl vakit geçirdiğimden pek bahsedemedim sana, aslında çocukluğumdan beri yüzdüğüm koy olan çınar'da bu yaz pek vakit geçiremedim, günler hep yoğun geçti, tam tatilin ortasında da malum dönem devreye girdi ve 5-6 gün evde yatık yuvarlandık, kızlar havuzda vakit geçirmekten memnun oldukları için pek bizi denize götürün de demediler, o yüzden biz de evden pek çıkmadık, önemli olan beraber olmakdı ya. Zaten bu dönemin 3 günü Çitos Ankara'ya gitti,(Elma Şekeri'ne oda alacaklar,Çilek mobilya,'ya gitti seçmek için, son karar Elma Şekeri'nin )Elma şekeri ve çirkin ördek yavrusu bizimle kaldı, (annem,babam ve ben) zaman çabuk geçti, bu üç günlük zamanda birgün yaylaya gittik zaten, kızlar sebze tarlasının içinde mest oldular, hele çirkin ördek yavrusu daha olmamış domates, kabak, biber, patlıcan ne varsa kopardı, daha anlamıyor, ineklere yem verdiler, tavukları beslediler,kuzuyu yemlediler, yaylada çok eğleniyorlar, bu bizim yayla evinin bir bölümünde ,(aynı bahçe içinde 2 bağ evi olduğunu hayal et sevgili günlük) baba tarafından yakın akrabalar kalıyor, nedeni ekonomik sıkıntılar, yani uzun hikaye, kendi evleri satılmak durumunda kalınca, yaklaşık 5 yıldır bizim büyük olan eve onlar taşındılar, biz küçük olanda idare ediyoruz, zaten genelde yatmak için Akyaka'ya döndüğümüzden ve hayat bahçede geçtiğinden sıkıntı olmuyor, zaten orda gecelemek istesek Gül Yenge'lerin evinde de kalırız ama gece dönmek zor olmuyor. Zaten, annem ,babam veiki torun kaldığında sıkıntı yok.Yaylanın havası çok güzeldir aslında, gündüz sıcak olur ama, akşam üzeri serinlik çıkar ve gece yorganla uyunur, güzeldir yani. Babaannem hayattayken ben ve Çitos yazları orda kalırdık, çok keyifli günlerdi, çok severdik yani, şimdi de Elma şekeri ve Çirkin Ördek yavrusu bayılıyor yaylaya. Anlıyorum onları...Ağustos sonuna doğru böğürtlenler çıkar orda, Elma şekeri ve ben bayılırız böğürlen toplamaya, ama o zamanlarda hiç yaylada olamadığımız için toplayamıyoruz yayla böğürtlenlerini, bazen yeşil meşil toplayıp tatmin ediyoruz kendimizi...

Gelelim tatilin devamına...

İlk gün,Çitos ve kızları yıllardır olduğu gibi gene Dağlar'ın özel turist grupları götüren teknesi ile eşsiz güzellikteki koylarda gezinti yaptık. Yine muhteşemdi, yine deniz mükemmeldi. Geçen yıllardan farklı olarak her yaz tıklım tıklım olan tekne bu yaz neredeyse boştu, o yüzden de kimsenin keyfi yoktu teknede. Elma Şekeri'nin Boray abisi keyifsizdi, Dağlar keyifsizdi, inşallah Ağustos ayında mutlu olurlar...
İlk durak sedir adası idi hr zaman olduğu gibi teknede. Adada bir değişiklik yok her zamanki gibi, yine hiç bir hizmet yok, yine şezlongların muhtelif yerleri kırık, denize inişi sağlayan 2-3 basamak yine yosun tutmuş, hiç dikkat etmedim ama, yıllar önce yapılan ama hiç faaliyete geçmeyen restoran hala kapalıydı snırım, açılmış olacağına ihtimal vermediğimden hiç bakmamışım o tarafa. Tek fark artan giriş ücretiydi, geçen yıl 5 ytl veriyorduk bu yıl10 ytl verdik.Evde asla yemeyeceğimiz muhteşem tekne yemeğimizi afiyetle yedikten sonra, benim favori sahillerimden biri olan İncekum'a geçtik tekne ile.Sedir adasının hemen arkası. Verilen mola süresince denizden çıkmayarak hakkını verdik molanın. Her mola yerinde, kaptan düdük çalıyor ''hadi gidiyoruz'' diye, bizim bıcırıklar panik oluyor, bizi unutmayın diye, çok şekerler ya, Elma Şekeri ne yaparsa, Çirkin Ördek Yavrusu aynısını yapıyor ve ortaya çok komik görüntüler çıkıyor. Ama, Ç.Ö.Y. bazen insanın tahammül sınırlarını zorluyor, çok kıskanç, E.Ş.'ne rahat ermiyor, E.Ş. konuşmaya başlasın hemen aynı kelimeleri cümleleri tekrar ediyor, bazen de çok sevinsiz oluyor, ama çocuk işte allah Çitos'un yardımcısı olsun. Bu kış işi zor, E.Ş. 1 sınıf okuyacak bu sene, küçükde ona rahta vermeyecek, bari annem alıpgötürsün küçüğü de büyük rahat etsin. Tenke turuna dönersek, en son da Lacivert koya gitti tekne, orası tek kelimeyle muhteşem bir yer, koyu lacivert deniz, çam ağaçları arasında ,karadan yolu yok, kumsalı da yok, tek kelimeyle süper. hatta bir o kadar da korkunç , ben, şahsen, bizzat,kendim, o suya tek başıma giremem, korkarım, ama bir o kadar da nefis bir yer. Normalde daha fazla koy gezerdi ama, her halde işlerin de kesatlığından kestirmeden bitirdiler bu sefer,ama olsun bize yetti, tadında bıraktık yani...

Tekne turunun ertesi günü, daha önceden rezervasyonunu yaptırdığımız Datça'daki Ilıca Camping'e gittik, orda 3 gece kaldık ve bize yetti. Burası, Lİman bölgesi denen yerde, sahilde, şirin bir yer. Kaç tane bilmiyorum ama bungalov evler var, 2 yada 3 tanesinde banyo ve WC var ,diğerleri ortak duş ve WC'yi kullanıyor, restoranı var, şüper bir sahili ve fena sayılmayan denizi var. Bizim için tam biçilmiş kaftandı çünkü, kızlar kumda oynadılar,birsürü arkadaşları oldu, denizi kısmen taşlı olmasına rağmen sorun olmadı. Bungalovlar iyiydi,ben ilk defa bungalovda kaldım sıcak da değildi, babam gitmeden önce defalarca tembihlediği için haşereye karşı odaları ilaçlattık, ama zaten hiç bir şey de olmadı. E.Ş. ve ben 2 kişilik banyo ve WC siz de kaldık, Çitos ve Ç.Ö.Y.'da banya ve WC lide kaldı, zaten yan yana evlerdeydik o yüzden biz Çitos'ların evini kullandık, kendsi evimizde sadece uyuduk, güzeldi, çok keyif aldık.
Evlerin önüne çim yapmışlar, şemsiyeler ve minderler atmılşar, sabah kahvaltıdan sonra bu minderlerde keyif yapıyorduk 4 kişi, sonra çimin hemen önü olan sahile gidip akşama kadar denizde kalıyorduk, hemen sahilde campingin restoranı vardı, öğle yemeğini orda halledip, akşam 4 kız süslenip püslenip Datça'ya gidiyorduk, aslında sahilden yürüyerek Datça'ya merkeze gitmek daha kolay ama, kızlar olduğundan biz arabayla gitmeyi tercih ettik hep.
Ilıca camping'de bungalov dışında karavancılar da vardı,bir kaç çadır da vardı. Hatta karavanlar tatil yapan istanbul'lu bir aile vardı, çok imrendim onlara, hatta kızları E.ş. ile arkadaşlık etti biraz, hatta E.Ş. karavanı çok merak etti, gidip rica etti, içini gösterdiler, beğenmiş.
Ilıca camping genel olarak güzel, Datça'nın yerlileri işletiyorlar, çok yüksek beklentilerle gidilmez ise, keyifli bir tatil geçirilebilir. Sabahları çok erken uyandım ben orda, sahil boyunca yürüdüm, bir fırın keşfettim, simidimiz çok meşhurdur dediler, inandım aldım ama biz pek beğenmedik.
Datça'da da esnaf mutsuz, huzursuz, hele fırında yaşlı bir amca var, neden geldin git başka yerden al ne alacaksan diyecek nerdeyse.Garip... Ama, sahilde hediyelik eşya dükaknını hemen yanındaki kumpirci tek kelimeyle süper, hem servis hem de lezzet tek kelimeyle harika. çok beğendim, hediyelik eşya satan amca da pek bir asabiydi, bizim kızlar bileklik almak istediler, ona dokunma, bırak bi dakka şeklinde, garip davranışlar içindeydi, on karış da suratlıydı zaten.Ben olsam o adamdan hayatta alışveriş yapmazdım ama konu çocuklar olunca insan katlanmak zorunda kalıyor galiba, bir sürü de para verdiler adama. Na'palım kardeşim turist yoksa yok biz mi geri gönderdik gelen turistleri. Bir akşam da sahilde balık yedik, restoranın adını hatırlamıyorum ama, kalamarları nefisti. Meşhur İzmir Lokmacısı Ali Amca, lokmada süperdi... (Görüldüğü üzere diyeti pek takan olmadı tatilde, ama, şaka bi yana çok yemedim ben) Datça dönüşünde de Büyük Aktur'a uğradık, Aktur'u da hep çok sevmişimdir. Gene kalabalıktı ama oranın kalabalığı dışardan daha farklı oluyor kesinlikle...

Datça tatilinden sonra, bazen akşam bazen gündüz Marmaris'lerimiz oldu, genel olarak turist yok Marmaris'te. İçmeler de sahilde bu tarihlerde şezlong bulmak mümkün olmaz, 5-6 metre yürüdük 5 kişi geldi, şezlong verelim indirim yapalım diye. Garip ama gerçek....Normal şartlarda yerli turistle muhatap olmayan, yüzlerine bile bakmayan genç turizmci arkadaşlar nerdeyse önümüzde diz çökeceklerdi allahaşkına bize gelin diye.Kendimi acayip önemli hissettim ve şöhretlerin ruh halini kısmen de olsa anladım... İçmeler sahilinde COCO BEACH'de yemek yedik gayet başarılıydı, CAFE ANNE'nin de pastaları çok iyigörünüyordu ama, E.Ş., COCOBEACH'i istedi, nedeni ise,kapıdaki görevli bizim kızı tavladı da ondan... ''NO HASSLE'' afişleri asmışlar her yere, ama pek takan yok sanki, hoş turist de yok ama...
Marmaris'e plaja gittiğimiz bir gün, tesadüfen plajda akşam genç türkcell partisi olduğunu gördük, Yalın ve Nil konseri vardı, hazır Ç.Ö.Y.'da yanımızda değil, anane ile kaldı,biz de eve dönmedik plajdan sonra, amele bir şekilde plaj hali ile gece yarısına kadar türkcell partisine dahil olduk, ama çok eğlendik, E.Ş. mest oldu, tam bir Nil hayranı, önce Yalın sahne aldı, sonra Nil,Nil'in ancak ilk 3 şarkısına kadar dayanabildik,zaten E.Ş. sahneyi göremiyordu o yüzden Çitos ve ben dönüşümlü olarak kucaklamak zorunda kaldık onu,ama olsun ilk defa konser gördü, hem de çok beğendiği sarkıcıyı izledi, değer...Bir ara E.Ş: ni yere indirdik, ve sahil tarafına gittik daha serin diye, çok kalabalık olduğundan,çok da sıcak oldu maalesef, E.Ş. ayakta uyuyordu, Nil sahneye çıkmadan da gitmek istemedi,resmen uyumamak için direndi yavrucuk... Her zaman makina ile dolaşan Çitos bu sefer makina almamış yanına, cep telefonunun şarjı da bitti aksi gibi, Nil'i resimleyemedik, E.Ş.'nin ik konseri ölümsüzleşemedi...

En son maceramız da Gökova Yelken Club' deydi... Bizim Akyaka'dayan komşumuz Eren yelken kursuna katılmıştı bir kaç sene evvel. Eren'in anne babası söyledi E.Ş.'ni neden göndermiyorsunuz diye. Tabi, dedemiz hemen olaya el attı ve ertesi gün Karacasöğüt'teki Gökova yelken CLub'''üne gidildi. Nefis bir yer, süper bir ortam. Çocuklar cıvıl cıvıl, her yaş grubundan genç var. Laser ve optimist'ler için kurslar veriliyor, ister yatılı,ister gündüzlü katılıyor çocuklar. 4-5 kişilik karavan evlerde kalıyorlar antrönerleri ile beraber. Rüzgarın durumuna göre denize çıkıyorlar, 7 yaş itibariyle çocuklar kayıt ediliyor. Son dönem Ağustos2da başlıyor, ancak E.Ş.seneye gelsin dediler. İyi yüzmesi ve okuma yazma bilmesi gerekiyor dediler. E.Ş. kabul edilmeyince mutsuz oldu, ama oranın sorumlusu hanımla konuşunca (adı Elif'di galiba)ikna oldu sanırım. Akyaka'dan Karacasöğüt'e hergün gitmek zor olur, o yüzden seneye vazgeçmez giderse yatılı kalacak, ama 2 sene sonra gitmesi daha uygun diye düşündü anne babası. Çünkü, jkendine bakabilmek için henüz küçük. 3. sınıfa geçtiğinde daha mı iyi olur acaba?E.Ş. geçtiğimiz yaz kolluklarnı atıp yüzmeye başlamıştı, ama bu yaz geldiğimde tekrar kollukları takmış, ama iyiyüzmesi gerekiyor dediler ya, anında attı gene kollukları baya da iyi yüzüyor, havuzda sorun yok, derin olması önemli değil,kendisi yüzüyor ,ama deniz'de kıyıda yüzüyor ,derin yerlere tek başına gitmiyor, bizimle beraber yüzeceği zaman açılıyor, bu iyibişey aslında, tek başına alıp başını gitmesin bu iyi değil şimdilik. Club içinde minik bir Butik otel var ancak daha çok Tekneciler kalıyormuş, ancak velilere haftasonlarında öncelikli rezervasyon yapılıyormuş, ancak önümüzdeki yaz, pansiyonları açılacakmış, belki ailecek orda kalıp E.Ş. yatılı verirler,ama Karacasöğüt'de de 3 hafta hayatta geçmez, ama babam çok heveslendi, Akyaka'da deniz çok dalgalı olduğundan teknesini iştediği gibi kullanamıyor, sabahın çok erken saatleri dışında deniz genelde dalgalı, hemen Karacasöğüt'e tekneyle geliriz demeye başladı ama, babam orda 3 hafta hayatta kalamaz, her halde 2. gün sonunda eve döner.

Tatilin bitimine son 2 gün kalan benim canım arkadaşım Züüü de geldi Akyaka'ya. Biz Züüüü ile beraber büyüdük, daha önceki yazılarımda Japonya anlatmıştım, Züüüü Japonya'daki Korkut'un ablası. 1 gün ve 1 gece geçirdik beraber. Çınar'da öyle güzel vakit geçirdik ki anlatamam, Züüü'nün yanında kuzeni Şahide de vardı, hep birlikte çok eğlendik. Akşam geç saatlere kadar Çınar'da kalmayı hayal etmiştik ama, ZÜÜ'nün arkadaşları geldi Akyaka'ya. Kızlardan birinin babası geçen yıl intihar etmiş Akyaka'da ve maalesef Çınar'da bulunmuş , tabiki gelemiyor Çınar'a , o yüzden eve erken döndük 16,00 gibi, ama tek tesellimiz erken gitmiştik, buna da şükür dedik. Gökova'nın eğlence sektörünün tek ismi olan Sami, Çınar'ı akşamları gece clubumtırak bir yere dönüştürmüş bu yaz. Sezlongları toplayıp, minderler atıyorlar gece olunca, ağaç dallarına kandil gibi toplar takmışlar e şu Koçtaş'ta filan satılan bahçe meşaleleri varya onlardan koymuşlar etrafa, gayet güzel olmuş. Genelde latin çalıyor, ortama çok uyuyor, bizim gittiğimiz akşam, biz den başka bir grup daha vardı başka kimsecikler yoktu ama, ZÜÜÜ'nün diğer kuzeni Evren söyledi çok kalabalık oluyormuş, Akyaka'da muzik gece 1 .00'de bitiyormuş, çınar'da sabaha kadarmış o yüzden insanlar Akyaka'yı bitirip ondan sonra geliyorlarmış. Gençlik işte, biz insanların geldiği saate kadar kalamadık maalesef.Evren'in ddiğine göre, önümüzdeki yaz , gündüzleride Sami işletecekmiş orayı, inşallah alır ve işletir. Şimdi, gündüzleri belediye işletiyor, özel olursa, tüpüyle mangalıyla gelen piknikçiler kendilerine başka çınar bulmak zorunda kalırlar. Olsun, bulurlar, çünkü, Akyaka'da bir sürü yer var Çınar gibi, Çınar'ın avantajı Akyaka'ya en yakın olanı... Akyaka'dan Ören'e kadar sahil yolu boyunca birbirinden güzel koylar var...Aslında en güzeli tatil anlayışımızı değiştirmek, daha doğrusu tatilde yeme alışkanlığımızı değiştirmek, bir gün de mangal yapmayıp evden getirdiğimiz sandwiçleri yersek ölmeyiz ve hatta o gün karpuz da yemesek olur ama, bu konu beni aşar maalesef.

İşte böyle geçti benim tatilim, arasıra, babamla, bazen akşam, bazen sabah, denizde ya da Azmak'da tekneyle dolaştık, hatta son gün, blog'um için kamera ile kayıt yaptık, pek becerememişim ama, olduğu kadarıyla, blog'da paylaşmak istiyorum çekimlerimi. Ama, bunu yapabilmek için Hakan'dan yardım almam lazım, o da bu aralar tadilat işleriyle boğuşuyor, kış gelmeden becerebilirim umarım. Ama, kışa da iyi gelir aslında, kışı mı beklesem, bilemedim şimdi...

Gittiğim ,gezdiğim, gördüğüm yerlerin resimlerini bulabilirsem google'dan, bir sonraki postumda da resimleri paylaşayım seninle...

Wednesday, August 02, 2006

en ütücü,son ütücü...

Dün gece tesadüfen TV'de Armağan Çağlayan'ın programına rastladım.Bu programı ilk başladığı zaman da merak edip izlemeye çalışmıştım ama, ilk bölüm hiç ilgimi çekmemiş ve 10 dakika filan dayanabilmiştim. Ama dün akşam, muhtemelen konuklar yüzünden tam anlamıyla mükemmeldi.Ben programın ortalarında başladım izlemeye.Bu sefer Armağan şakır şukur terlemiyordu, stüdyonun havalandırma problemi hallolmuş gibi görünüyordu. Ben izlemey başladığımda Nükhet Duru vardı ve onu uğurlarken aynı zamanda da beklettikleri için özür diliyrdu Armağan. Allahtan bitti diyip kapatmamışım TV'yi. Çünkü, benim dün akşam itibariyle favoriikilim ilan ettiğim safiye Soyman ve nişanlışı Faik Abi geldi programa. Öyle komik, öyle şeker, öyle samim, öyle matrak ki ikisi de bayıldım, Allah mutluluklarını bozmasın.Hele Faik Abi, öyle içten, samimi ve doğal ki, onunla arkadaş olasım ve arkadaş sohbetleri yaşayasın geldi valla. Uzun zamandır hiç böyle keyifli bir program izlememiştim, tekrar söylüyorum, programı keyifli yapan format değil, tamamen konuklardı.Acaba, reyting kaygışından mı böyle bir imaj çiziyorlar bu bir kurgumudur diye düşünmeden edemesim,ama,izlemeye devam edince her ikisinin d ne kadar doğal ve ev halleriyle orda olduklarını hissediyor ve samimiyetlerine inanıyor insan. En azından ben öyle hissettim.
ASafiye Soyman, şaka gibi bir kadınmış meğer. Saf desem saf değil, cin desem cin değil, kendi halinde halimselim bir tip sanki.Acayip şeker ve bir o kadar da komik bir kadın. Safiye'nin maceraları diye sit com yapsa herhalde Avrupa Yakası kadar tutar. Ama Faik Abi'nin anlatımıyla olacak. Ortada dolaşan bir türü medyatik insandan daha samimi ve oldukları gibiydiler ki dün akam, gülmekten yanaklarım ağrıdı, karnıma kramplar girdi, hatta Armağan bir kaç defa gülme krizine yakalandı ve rekalm arası vermek zorunda kaldı. Çok eğlendim çok...
Aklımda kalan bir kaç macerayı yazayım bari, bu kadar anlattım.

Faik Abi ve Safiye Abla arabayla yolda giderlerken Safiye Abla bir balıkçı görüyor ve burda yiyelim diyor, bu arada her ikisi de yemeyi seviyorlar ve Safiye Abla'da yediğini inkar etmiyor zaten.Mekana girdiklerinde oranın Liberal Parti merkezi olduğunu farkediyorlar,Meğer Liberal partinin amblemindeki yunusu Safiye Abla balıkçı zannetmiş.

Safiye Abla ve Faik Abi Bodrum ya da Antalya'ya konsere gidiyorlar bu arada da 1-2gün tatil yapacaklar. Burda x şehri valisiyle birlikte vakit geçiriyorlar, kaldıkları süre boyunca beraberler, Safiye Abla konser öncesi prova sırasında sazlarının arasında yeni birini farkediyor ve ''yenisiniz galiba'' diyor ,bu yeni zannettiği adam günlerdir beraber vakit geçirdikleri validen başkası değil.

Ankara İstanbul arasını araba ile gidip geliyor muhteşem ikili. Safiye Abla daha gişelere gelmeden acıkıyor Bolû Dağında yemek molası veriyorlar, 2 kişi 2 kilo etim,ideye indirdikten sonra çay içecekler, Safiye Abla garsondan kepekli bisküvi istiyor.

Gene bir seyahatlerinde Ayfon'da yemek molası veriyorlar, Safiye Abla kocaman bir dilim ekmeği Afyon kaymağı ile güzelce döşüyor üzerine de balı sürüyor ve başlıyor beklemeye, Faik Abi soruyor yesene diye, Safiye Abla, garsondan tatlandırıcı bekliyor.

Buna benzer daha ne hikayeler vardı, ama safiye Hanım'ı da takdirettim, sonuçta bu hikayeler Akbulut fıkralarına benziyor, o kadar kompleksiz bir kadınki, kocası bu hikayeleri aktarırken gram sinirlenmedi ve olumsuz hiç br tepki vermedi, o da keyif alarak dinledi maceralarını. Başka kadın olsa, bu kadar kompleksiz olabilirmiydi bilemiyorum.

HELAL OLSUN...

Tuesday, August 01, 2006

ne zor işlermiş bunlar...

O kadar çok iş var ki, nasıl yapılacak, nerden başlanacak şaştım kaldım, mimar çizimleri gönderecek öncelikle.
Çizimler geldikten sonra ustalar işe başlayacak, elektrik tesisatı, alçıpan, boya badana işleri, marangozun yapması gerekenler, raf maf işleri vs. vs.
Bu tadilat, tamirat işleri yapılırken bir de diğer ıvır zıvır işler halledilecek. Ivır zıvır işler de kolay işler değil aslında. Elbise askıları sipariş edilecek, vitrin mankenleri sipariş edilecek, yazar kasa işi halledilecek, edilecek de edilecek yani.Sıkıntısı bir sürü, ustaları toplamak dert, işi gününde bitirecek mi o dert . Tadilatın bir an önce bitmesi lazım, eylülden önce açılması lazım, iş çok yani. Bir işe başlarken de para su gibi akıyor, öyle görünmeyen masraflar çıkıyor ki, insan anlamıyor nasıl para gittiğini. Na'palım, hamama giren terler, Allah yüzümüzü kara çıkarmaz ve muvaffak oluruz inşallah.